vuslatyeri
  => 7. Sayı (Haziran 2007)
 






7. Sayı (Haziran 2007)   


  Editörden A. Cihangir İŞBİLİR

Tevhid etsin dilimiz!

Önünde devasa bir ateş olduğunu ve o ateşte her gün evlatlarının yandığını göremeyecek kadar kör olabilir mi bir millet?..
Olabilir elbette!

Gözüne cafcaflı perdeler çekilirse şayet, pekâlâ körleşebilir…

Hâfızası iğdiş edilir de akıl gözü de dağlanırsa burnunun dibini dahi göremez duruma gelebilir…

Zira hâfıza değil midir, geçmişi ve dolayısıyla geleceği düşündüren?

Şöyle bir tecrübe edin lütfen; ne kadar geçmişe gidiyorsa hâfızanız ancak o kadar geleceği yakalayabilecektir.

Müstakbel mâzinin aynası, mâzi de müstakbelin tarlasıdır.

  Isınma Küresel mi, itikadî mi? Dr. Ali CERRAHOĞLU
 Dünyamız kâinatın büyük nizamı içinde çok küçük bir yer tutmaktadır. Bu küçük küre dünyadaki bütün hayat sahipleri için bir beşik, emniyetli bir gemi sûretinde yaratılmış. Kudreti sonsuz olan Rabbimiz, hem dışardan hem içerden yerküremize gelecek bütün tehditlerin dizginini tutmaktadır. Küresel ısınma adı altında dünyayı oldukça meşgul eden, yedisinden yetmişine herkesin dilinde dolaşan, bir dizi felaket senaryoları yazılıp çizilmektedir. Bir çok şeyde olduğu gibi bu mesele de aşırı abartılmakta ve nâehillerin dilinde hakikatin şekli değişmektedir. Özellikle medya buna zemin hazırlıyor.



  Türkçe’de Yaratıcı’nın varlığına deliller Ahmed Nuri EREN

 Türkçe’de bildiğimiz gibi cümlenin olmazsa olmazı özne ve yüklemdir. Eğer özne ortada gözükmese de, bizler Gizli bir Özne’nin var olduğunu biliriz.

 

(O) Buraya geldi.

Gizli özne/dolaylı tümleç/ yüklem

Bu cümlede görünüşte bir özne yoktur. Ancak eyleme baktığımızda biz özneyi, yani işin yapıcısını buluruz. Bunun gibi kâinatta pek çok eylem ve iş yapılmaktadır. Bulutlar arasından yağmur gelir, çiçekler büyür, dünya güneşin etrafında gezer ve galaksiler birbirlerinin arasından birbirlerine çarpmadan geçerler. Bu eylemlerin özneleri ise yok gibidir, görünmez. Bu işlerin, hareketlerin, fiillerin oluşmasına bahâne gösterdiğimiz sebepler de aslında edilgendir, yapılmaktadırlar.

  Allah, hilâl ve lâle Mustafa YILMAZ

 MAZHAR-I İSM-İ CELÂL OLMASA AYÂ LÂLE
BULAMAZDI BU KADAR RÜTBE-İ VÂLÂ LÂLE

Orta Asya’dan çıktığı uzun yolculuğunda Türklerle birlikte geniş coğrafyayı aşıp Anadolu’ya gelen Lâle; Türklerin, dolayısıyla İslam’ın kutsal çiçeği olmuştur. Ebced hesabı ile “Allah”, “Hilâl” ve “Lâle” kelimelerinin 66 sayısına tekabül etmesi enteresan tevafuktan öteye, tasavvufi anlamda da bu nadide çiçeğe kutsal mânalar yüklenmiştir. 16. yüzyıldan sonra devleşen, gittiği, ulaşabildiği her coğrafyayı kendine hayran bırakan bu çiçek, İstanbulumuzun da simgesi olmuştur.

  Vahye etmek istinad Cavid SARACOĞLU
Ey zerrât, seyyarâtın yegâne müdebbiri!

En cesim varlıkların sana mûtî her biri.

Kâinatta her şeyin elindedir tedbiri,

Nasıl kavrasın akıl, o Hallâk-ı Kebîri?

Kalpler tatmin mi olur, almayınca tekbîri?!
 
Kur’ân öğreten hoca nasıl olmalı?  
 1_Kur’ân’a muhabbeti ziyade olmalı.
2_Önce okutacağı kaideleri düsturları iyi bilmeli.
3_Bilmediği mevzuları öğretmeye kalkışmamalı.
4_Sabırlı, merhametli ve teşvikçi olmalı.
5_Talebeyi, yapacağına inandırmalı, onu sevmeli ve dersi sevdirmeli.
6_Talebenin kabiliyeti nispetinde ders vermeli.
7_Her talebeyi aynı derecede görmemeli, zayıf mizaçlılara hassas davranmalı.
  İhsan Kürşad İMANLI

 Hayata ibretli bir nazarla baktığımızda, Allah’ın ihsânının çoğu defa kalbi kırık, mahzun, garip ama bir o kadar da kalpleri doğruluk ve sâfiyetle yoğrulmuş olan ve yüreklerinden samimiyet çiçekleri açan bahtiyarlara isabet ettiğini görebiliriz.

Ne gariptir şu dünyanın halleri. Ne aciptir Rahmân’ın icraatları. Kişi kendini bilmemeli ve bir işe layık görmemelidir. Belki başkaları tarafından bilinmelidir.

Çünkü kişinin kendini bilmesi ve beğenmesi Cenâb-ı Hakk’ın ikram ve ihsânına en büyük engeldir. Bir çok kalbi kırık, yüreği yanık mahzun kişiler vardır ki pek farkedilmezler. Ama Rahmân’ın ihsânına mazhar olurlar. Bunlarla ilgili tarihten bazı anekdotları arz etmek istiyorum:

  Sâdıklardan olabilmek  
 (Ey şefkatli Resûl!) Eğer (seni dinlemeyip senden) yüz çevirirlerse, artık de ki: ‘Allah bana kâfîdir.’” (9/129) buyurarak Habîbine ders veren Allah ü Teâlâ, Habibi olan Resûl-i Ekrem (asm)’ın şahsında, bütün ümmet-i Muhammed’e, sıdkı ve sadâkati, yani imanı ve tevekkülü, metaneti ve teslimiyeti, fedakârlığı ve cefakârlığı ders veriyor.

Yine Kur’ân-ı Azîmüşşan’da, “Eğer Allah’ı seviyorsanız, o hâlde bana tâbi olun!” (3/31) meâlindeki âyetle, kalplerin sevgilisi, akılların hocası, nefislerin terbiye edicisi ve ruhların sultanı olan Habîb-i Ekrem’i bizlere bir rehber olarak gösteriliyor.
  Ne kadar nasiblisin be Ali Dayı!  
 Düşünün bir kere…
Bir bakkala yüklü bir borcumuz var. Fakat bir türlü ödeyemiyoruz. Artık yolumuzu değiştirmekten başka çare bulamıyoruz. Bakkal bizi görmesin de. Fakat içten içe sıkıntı bizi kemirmiyor da değil. Peki ya namaz borcu öyle mi?
Yolumuzu çevirsek bile yine onun huzuruna gitmiyor muyuz?
O’nun mülkünden çıkmak mümkün mü?
Rabbimiz bizi her an ve her zaman görmüyor mu?
Nereye bu kaçış?
Kendimizi aldatıyoruz aslında. Tek çare:
Hiçbir mazeret göstermeksizin bu borcu ödemek.
  Âsûde bahar ülkesinin adresi Mehlika YAĞMUR
 Gözleriyle sayfamda gezinen İrfan Mektebi’nin sevgili misafiri! Şimdi istersen biraz düşün! Mutlu musun yoksa mutsuz mu? Kaderin adresine postaladığı hadiselere memnuniyetsizlikler, vehimler ve esefler ile bakarak zindan yapıyorsan yaşamını, başa dönmelisin. Yani adresin başına. İman!

Çünki Bediüzzaman Hazretleri “iman, saadet darını netice verir” demiyor, “Saadet-i dareyni netice verir” diyor. Yani “İman; sadece âhiret mutluluğu olan cenneti netice vermez. Hem dünya hem ahiret mutluluğunu netice verir.

Nur’un tevhid ziyafetinden bir maide açıldı İrfan Mektebi’nde bu ay. Misafire ikram sünnettir. Geçerken uğradığınız bu sayfada, ben de âcizane bir hâdime olarak tevhid maidesinden bir kâse sunacağım size. Fakîrâne diyemedim, çünkü Nur hazinesine nail olan fakir değildir...
Mabud yalnız O’dur Muhammed ÇETİN
 İşte, Allah’a inanıp O’nu kabul etmeyen, böylece her şeyi Rabb edinip onlara tapmak mecburiyetinde kaldığı gibi, buna bedel kâinatın sahibine inanıp O’na ibâdet eden, her şeye tapmaktan kurtulur. Ve bütün varlıkların Allah tarafından kendine merhameten verilen hizmetçiler olduklarını anlamış olmak ile yeryüzünün halîfesi rütbesine yükselir.
 
Birinci Söz’deki, Şu sahranın Mâlik-i Ebedîsi ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al! yani Allah’a iman edip O’nun emir ve yasaklarına uy! O iman ile tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kurtulasın. cümlesinin ifade ettiği hakikati bir örnekle izah edelim:
  Mârifetullah İlyas RAMAZANOĞLU
 İlim; bilme, mârifet; tanıma mânasında olup arada şöyle bir fark var ki: İlim bir şeyi ihata edip (kuşatıp) her yönüyle tam bilme iken; mârifet her yönüyle değil belki bazı yönleriyle bilme, eksik bilgi denebilir.

Kamus-ı Okyanus’da: “İlim, vech-i küllî ile bilmek ve mârifet, vech-i cüzi ile bilmek mânasınadır. İlmin mukabili cehil; mârifetin mukabili inkardır.” diye tarif edilmiştir.

Mevzumuz olan mârifetullah ise Cenâb-ı Hakk’ın kendisini bizlere kitablar, peygamberler, ve sevgili kulları vasıtasıyla bildirdiği şekilde ve ne kadar bildirdi ve tanıttırdı ise o kadar bilmek ve tanımaktır.
  Cennetin anahtarı: Kelime-i Tevhid Dr. Yusuf Bahadır DEREN
 İnsanların sanal kimlikler, kartlar ve imzalar kullandığı bir çağda yaşıyoruz. Kişiler sadece kendilerine âit şifreler ve anahtarlarla kendi özel dünyalarında işlerini halledebilmektedirler. Geliştirilen sistemler mutlak uyum gerektiren sistemler olduğundan, eksik olan şifreler, anahtarlar gerçek ve sanal kapıların açılmasını engeller ve açma denemelerini neticesiz bırakır.
 
Dünyada kapılar bu anahtarlarla açılırken âhiret ve cennetin kapılarının açılması da böyledir. Yani, nasıl bu hayatta anahtarlar varsa cennetin de anahtarı olduğunu Habib-i Ekrem Efendimiz (asm), Muâz Bin Cebel (ra)’ı Yemen’e vali gönderirken Ey Muâz, Yemen’e vardığında yanına Kitap ehli kimseler gelip sana muhakkak “Cennetin anahtarı nedir?” diye soracaklardır.
  Risâle-i Nûr’un tevhid üzerinde çok durmasının sebepleri İdris FERİD
 Risâle-i Nûr’un tevhidle ilgili iki risâlesi, insaflı olan bir münkiri imana getirmeye kâfi geldiği hâlde, bununla yetinilmemiş, bu mevzûda pek çok risâleler telif edilmiştir.

Bu konu üzerinde çoklukla durmanın en mühim sebebi Risâle-i Nûr’un bütün Âlem-i İslâm için yazılmış olmasıdır. Türkiye Müslümanları batı medeniyetinden etkilendikleri gibi, bütün âlemi İslâm da batı medeniyetinden etkilenmiş durumdadır. Muhataplar ve tahribatlar çok olunca ister istemez, bu tahribatların tamiri için çeşitli ve çok ilaçlara ihtiyaç vardır.


  Rabbini bilen bir nesil… H. Sabri ÇOŞKUN
 Cehâlet’ insanın en büyük düşmanı; bunda hiç şüphe yok. Ancak şu soruyu enine boyuna düşünüp, lafı eveleyip gevelemeden makul bir cevap bulmak zorundayız artık: “Kimden ve neyden cehâlet, neyi bilmemek en büyük düşman, en dehşetli musibet, en korkunç belâdır?..

Zaman, kesret zamanı: Nazarı dağıtacak, aklı ve kalbi karıştıracak, fikrî hercümerce sebep olacak, yığınla malzeme mevcut piyasada. Daldan dala atlayıp günde binlerce heber ve mevhum bilgi ile karşılaşan insanın cehâletten kaçayım derken örtülü bir cinnete kapıldığından maalesef haberi yok!.
İki cihan saadeti tevhid yolundan geçer Murat İNCEİMAMOĞLU
 Yaratılış Ağacı” tabiri ile kâinat bir ağaca benzetilir ve insan bu ağacın en seçkin, en olgun meyvesi olarak tanımlanır. Kâinatın bu şekilde tabir edilmesi onun aynı zamanda bir ağaç gibi her bir parçasının birbiriyle olan sıkı irtibat ve tesanütünden kaynaklanmaktadır. Bu intizam, irtibat ve düzen her yerde hüküm süren kanunların bir elden ve bir merkezden yönetildiğini göstermektedir. Kâinatta tevhidin tam bir tezahürü vardır.

İnsanın vücut itibariyle kâinattaki yeri bir kum tanesinin Büyük Sahra’da kapladığı yer kadar bile değildir. İnsanın yaratılmasından beklenen gayeler maddi değil, manevidir. İnsan, vücudunun küçüklüğüyle beraber emânet-i kübra tabir edilen, yeryüzünde Allah (cc)’ın halifesi olmak ve vahye muhatap olmak yönüyle seçkin bir varlıktır.
  Muhammed’e (asm) hasret Nur SİRAÇ
 Senin yokluğun ürküttü beni,
Serseri yaşlarla ıslanışım,
Yüreğimde adının şahlanışındandı.
Dağınıklığım gözlerinin şehla bakışından kaçma sevdasındandı.
Şimdi sana yazıyorum şiirleri
Aşkından devşirmek için seni...

Rüyalara dalardım eskiden
Çocuktum.
Daha ürkmemiştim senden gayrı sözlerle,
Gece hep beyaz olurdu o yüzden.
Alaca şafaklar içinde çıkagelirdin.
Hır bahçelerde yürürdük.
  Üstad Bedîüzzaman Hazretleri’nin hizmetlerinin neticeleri Cemaleddin ŞENER
 Bedîüzzaman Hazretleri hayatını ‘eski Said’ ve ‘yeni Said’ olarak iki devreye ayırır. Genel olarak Osmanlı döneminde yaptığı çalışmalar Eski Said devresine rastlarken, Cumhuriyet döneminde yapmış olduğu hizmetler Yeni Said devresine ait olan hizmetleridir. Biz burada daha çok Yeni Said devresindeki faaliyetlerini nazar-ı dikkate alacağız.

Bedîüzzaman Hazretleri Yeni Said olarak hizmete başladığı günlerde memlekette çok büyük bir manevi tahribat yaşanmakta idi. Din eğitimi yasaklanmış, İman ve İslâmiyet aleyhinde propagandaya başlanmış, pek çok âlim ve fazıl kişiler değişik yollarla susturulmuş, inananlar büyük bir şiddet ve baskıya maruz kalmış, dinde reform adı altında İslâmi şeair ve temeller değiştirilmeye başlanmış ve Avrupaî bir toplum oluşturmak için pek çok cebrî icraatler topluma dikte edilmiştir. Netice olarak milletin dini ve imanı bütün yönleriyle büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalmıştır.
  münâcât Zafer ŞIK
gündüzü geceye cevâb eyledin
er-sultan demeden türâb eyledin
bin yıllık Firavunu harâb eyledin
bizleri ‘biz’likten ayırma yâ Râb!

mal ve mülk senin, ben fakîr kulunum
haramlarla hemhâl hakir kulunum
affeyle, isyanda mâhir kulunum
yine de duâdan ayırma yâ Râb!
  Günlükten Kerem GÜNDOĞAR
 Seferin yirmi beşinci günü. Romanya’dan Güney Kore’ye mısır götürüyoruz. Yaklaşık on yedi gündür. Hiç kara parçası görmedik. Güney Çin Denizi’ndeyiz. 20o kuzey pareleli, 115o doğu meridyeni. Rotamız 30o.

Saat 04:30. Az evvel vardiyadan çıktım. Ellerimdeki makine yağlarını temizleyip abdest aldım. Fecri bekliyorum. Bu gece vardiyada çok işim yoktu. Saatlerce salavat okudum. Şartlar çok iyi değil. Yedi gündür sallanıyoruz. Kamaranın her yerinden gıcırtılar geliyor. Gemide taze sebze ve meyve bitti. Hoş bulantı yüzünden zaten yalnızca haşlanmış patates ve kızarmış ekmek yiyebiliyoruz.
Farkındalık Metin Said SERDENGEÇTİ
 Allah’ın sahip ve hükümran olduğu şu dünya ve hayatında, bütün gayret Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmek olması gerekirken, bizlere ne oluyor ki nefsimizin kavgasına tutuşmuşuz?
Her şeyi geride bırakıp gidecekken, neden -sahip olmaklık uğruna- ebedi düşmanlıklar peşindeyiz?
Allah’ın hükümranlığında kullar olmak lazım gelirken, neden kula kulluk kavgaları içindeyiz?

Farkındalık kelimesi; o güne kadar gözümüze çarpmayan bir şeyin tarafımızdan fark edilmesi veya çoktandır iç içe, yan yana olduğumuz bir şeyin farklı yönlerini anlamanın ifadesi olarak çıkmaktadır karşımıza. “Farkında mısın?” şeklinde başlayan cümleler kurmuş veya duymuşuzdur birçoğumuz.
  Tansiyon yüksekliği (Hipertansiyon) Dr. Muhammed Hacı TAHİR
 Eğer ömür boyu, Kur’ân’a, imana hizmetse gayemiz; o zaman sağlığımıza dikkat etmemiz şart. Kanuni’nin dediği gibi:
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.”

Ülkemizde 10-15 milyon civarında tansiyon hastasının varlığından söz ediliyor. Bu büyük rakamın ciddi bir oranını da, kontrol altına alınmamış hastalar oluşturuyor.

Geçen ayki sayımızda kolesterolden bahsettiğimiz için, bu ay, tansiyon yüksekliği konusunu ele almak istedik. Çünkü her iki hastalık da, orta yaş ve üzeri için, kalp krizi ve felç geçirme gibi hayati problemlerin tetikleyicilerinden. Bu iki risk faktörünün iyi yanı ise, değiştirilebilir, kontrol altına alınabilir olması.
  Tesettür, medeniyettir  

Hüseyin ASLAN 
Tesettürün şekli ve kime, nasıl olması gerektiğinin sınırları gayet net çizgilerle çizilmiş. Kendimizi Kur’ân’ın ve Sünnetin mihengine vurmamız gerekiyor. Ölçümüz Kur’ân ve Sünnettir! Ve bu ölçü kıyamete kadar değişmez, değiştirilemez!

Tesettür meselesinde her şeyden önce şunu ifade etmek gerektir ki; bin dört yüz senede ve her asırda en az üç yüz elli milyon Müslümanın, toplum hayatında en kutsi ve hakikatli bir düstur-ı İlâhiyi kendilerine şiar edenlere hiçbir kanunun, hiçbir ideolojinin karışmaması ve bâtıl efkârını karıştırmaması gerektir.

  Ezan ile ilgili adaplar Zeynel YILDIRIM
 Hazret-i Ömer (ra) şöyle demiştir:
“Eğer üzerimde halifelik görevi olmasaydı, müezzinlik yapardım.”
Bütün bunlar, Müslümanlıkla hakka hizmetin, Allah sözünü yüceltmenin, hayrı sevmenin ne kadar kıymetli ve şerefli olduğunu göstermektedir.

Ezan, ‘alem’ ve ‘şeâir-i İslâmiye’den olduğu için terki câiz değildir. Bir beldede ezan okunması terk edilse herkes mesul olur ama bir kişinin okuması ile de diğerinin üzerinden mesûliyet kalkmış olur.
  “Risâle-i Nûr, imanı ve yaşamı iyileştirme yöntemidir”  

Prof. Dr. Sıddık Baba ile mülâkat:

İslam Dünyası STK’ları Birliği’nin (İDSB) bugünü ve yarını hakkında ne düşünüyorsunuz?

Benim görüşümce Birlik’in geleceği çok parlak. İnsanlığa yardımda bulunma ve hizmet etme stratejisi, yardıma ihtiyaç duyulan her an yardımda bulunabileceğimiz bilincini uyandırması bakımından en iyi yöntemdir. Acı olaylar ve ızdıraplar sürekli olarak yaşanmaktadır. Gıda, giyim, ilaç, para ve altyapı türündeki yardımlara çok ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yüzden, İDSB insanlık açısından en doğru çözümdür. İDSB, gösterdiği çabaların neticesinde fakirlere, ihtiyaçlılara, sıkıntı içinde bulunanlara götürülen yardımlarla halisâne kardeşlik duygularını diğer milletlere de taşıyabilir.

Sizden Gelenler  

 Adresimiz:P.K. 7 - 34290 - K.Çekmece / İST.
sizdengelenler@irfanmektebi.com

Esselemü aleyküm.
Çıktığı günden bu güne ilgiyle takip etmeye çalıştığım İrfan Mektebi, bu zamanda basın ve dergi yayınlarında farklılığını hissettiriyor. Bu dergide emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkürü bir borç biliyorum.

Allah sizlerin ve tüm İslâm ve Kur’ân hâdimlerinin yardımcısı olsun. Ayrıca son sayınızı cok beğendiğimi belirtmek isterim. Diğer sayınızı şimdiden ilgiyle bekliyorum. Mailinizi aldım ve şeref duydum. Son sayınızı aldım fakat iş yoğunluğu sebebiyle bakamadım ama en kısa zamanda ilgiyle okuyacağımı belirtmek isterim. Hangi sayıyı beğendiniz derseniz, “dahîlek” muhteşemdi. Sizlere tekrar yayın hayatınızda başarılar diliyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun. Çocuk sayınız muhteşem. Kızlarım bayılıyor gerçekten. Sizleri ilgiyle takip ediyorum. Allah’a emanet olun.

Mustafa Akkaya
  Vahdet şâhitleri  
N.Hadra UŞAKLI
Yaratılan her şey onun birliğini ifade eden vahdet şahitleridir. Kâinat bir kitapsa, mevcudat bu kitabın tevhid heceleridir. Birliği söyleşirler, birlik için kokar, birlik için açarlar. Kol kola girip bir olanın birliğini vururlar kâinatın her bir köşesine. Tevhide mürekkep olurlar, sahife-i arz bu mürekkeple her yıl yeniden tekrar yazılır ve okunur.

Bir kitaptır kâinat; açılır sayfa sayfa, satır satır okunur. Dikkatle okunduğunda kitabı yazan kâtibinden haberler ve mesajlar verir.
  Bulmaca  
 Geçen ayki bulmacanın cevabları burada.
 
  Bugün 8 ziyaretçi (36 klik) kişi burdaydı!


REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM

 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol