vuslatyeri
  => 6. Sayı (Mayıs 2007)
 






6. Sayı (Mayıs 2007)   


  Editörden A. Cihangir İŞBİLİR


Duâ ve fetih mevsimi

Bazı vakitler vardır, kalbiniz kıpır kıpır olur; yerinden fırlayacakmış gibi hızlı çarpar...
Bu vakitler, fetihlere gebe mevsimlerdir…
Bazı vakitler vardır, heyecan, endişe ve korku karışımı duygular içerisinde med-cezir yaşarsınız; yolun tükendiği anlardır o zamanlar…
İşte bu vakitler, tam bir samimiyetle duâya durma mevsimleridir...

  Niçin ibâdet ediyoruz? Muhammed ÇETİN
 İbâdet yapmak fıtratın gereğidir. Cenâb-ı Hakk, “Ben cinlerle insanları yalnız ve yalnız bana ibâdet etsinler diye yarattım.” buyuruyor. Zaten insanların fıtratında iyiliğe karşı muhabbet ve sevgi vardır. Demek insanların asıl vazifesi, fıtratlarının muktezâsı olan iman ve ibâdettir. İbâdetsizlik ise kâinattaki hikmetlere muhalefet olduğu gibi, insanların fıtratına da zıt bir muameledir. Bu hakikatin anlaşılmasını kolaylaştırmak için bir misal vereceğiz: Gayet mükemmel bir şekilde yapılmış, en ileri teknoloji ile donatılmış, içindeki bütün eşyalar da mükemmel bir sanatla yapılarak yerli yerine konulup tanzim edilmiş, her türlü imkânlarla süslendirilmiş.
 

  Ateşböceği akıl, vahyin güneşine yetişemez! Mehmet KÖROĞLU
 Hazret-i Peygamber (asm)’ın risâleti vahye dayanır. Kur’ân-ı Kerim’de açıkça ifade buyrulduğu üzere “O, asla kendi hevâsından konuşmaz, sadece kendisine vahyedilenleri bildirir.”1
 
Vahiy ise iki kısımdır:
 

a) Vahy-i Sarihî:

Resûl-i Ekrem (asm)’ın sahsî hiçbir müdâhalesinin bulunmayıp sırf tercümanı olduğu, hem lafzı, hem mânâsı itibarıyla, vahiyle aldığını aynen tebliğ etmiş olduğu Kur’ân-ı Kerim âyetleri ve bazı kudsî hadîslerdir.
  Kalem Güzeli  
 Mahmut Bedreddin YAZIR
“Yazı, dilin eli, elin dilidir. Kafanın mîzânı,
gönlün tercümânı, irâdenin ölçüsü, rûhun aynasıdır.
Cesette rûha benzer.
Akıllara elçi, ma’rifetlere silah, ilimlere huccet,
medeniyetlere senettir.
Sînesinde sırlar saklayan, çehresinde göz ve gönül sürûru
taşıyan, mesafeleri düren, devirleri ânlara sokan, geçmişi
geleceğe bağlayan sihirli bir bedîa, Rabbânî bir hârikadır.


  Mevlânâ’nın misafirleri Zafer ŞIK
 Mevlânâ Müzesi’ne ilk adımınızı attığınızda, dünya telâşesinden uzak, savaştan, kavgadan çok uzak bir iklim belirir önünüzde. Orada bazen her milletten bir insanı görmek mümkün. Kubbe-i Hadra’nın koyu gölgesini arşınlarken, Mevlânâ’nın hâlâ nefes alıp verdiğine şahit olursunuz. İnanamazsınız.

O mekâna girince evvelâ, bedeninizin bütün hücrelerine nüfuz eden bir ses, bir semavî mûsikî işitirsiniz; ney sesi. Belki de çok defa işittiğiniz bu sesi burada duyduğunuzda tadına asla doyamazsınız.
 
 


“Ümmetî! Ümmetî!” Ayhan ARAS
 Nasıl ki gündüz şu siyah kabre tebeddül etti, dünya siyah kefenini giydi, öyle de ömrün gündüzü de ölüm gecesine ve dünya gündüzü de berzah gecesine ve hayatın yazı dahi ölümün kış gecesine hiç şüphe yok ki inkılap edecek.

Fakat o, gece gibi karanlık ve boğucu görünen kabrin arkası ve kış gibi soğuk ve dehşetli tahayyül edilen ve kabir kapısından girilecek âlem-i berzah, hiç de karanlık değildir. Belki gayet geniş ve nûranîdir. Hem ayrılık ve firak değil, belki ahbabın mecmaıdır ve dostların toplandığı bir âlemdir ve başta şefîimiz olan Habîbullah (asm) ile bütün dostlara kavuşmaktır.
 
  Aşkıma SEN Sezâsın Nur SİRAÇ



Aşkın Sen bana bıraktığında bir çekirdekti,
Şimdi meyveye durdu, hem kök saldı her yanıma.
Besleyip büyüttüğüm rahmet-i âlem Nurlarla,
Az kaldı kainatı saracak koca çınar olmaya.

 

  En sevgiliyle sohbet Cahide ADİLOĞLU
 Sevginin mâhiyetinde sevgiliyle olan muhabbet ve mükâlemenin daimî olmasını arzulamak vardır. İnsan sevdiği kişiyle birlikte olmaktan, onunla sohbet etmekten öyle büyük bir haz duyar ki, adeta zaman kavramını unutup dakikaların akışını fark edemez. Vuslat ânının nihayete ereceğini düşündüğünde ise, sevenin kalbindeki saadet, yerini derin bir hüzne bırakır...

Hangi sevgili O’nun kadar güzeldir ki?!
Hangi sohbet O’nunla yapılan sohbete yetişebilir ki?!
  Her dem duâ H. Sabri ÇOŞKUN
 İnsanın yaradılış sebebi ve asıl vazifesi, Allah’a iman ve duâdır. İman duâyı lüzumlu kıldığı gibi, insanın fıtratı da Allah’a yalvarmaya şiddetle ihtiyaç gösterir. Cenab-ı Hakk dahi “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var” meâlndeki fermanıyla insanın sebeb-i kıymetinin duâ olduğunu bildirmektedir. Hem meâlen “Bana duâ edin size cevap vereyim” buyurmakla bizlere duâyı emretmektedir.

Duâ; bir ubûdiyettir, hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Dünya ve ahiret saadetinin vesilesidir, cesaretin kaynağıdır, ruhun ve kalbin ve aklın rahatıdır.
 
  Duâ âdâbı  

 Her ibâdet ve taatın kendine mahsus bir âdâbı vardır. Duâ da külli bir ibâdettir. Duâdan maksat sevap kazanmak ve merhamet-i İlâhiyeyi celbetmektir. İbâdetin de en güzeli budur. Öyle ise duânın da kendine mahsus adabı vardır:

1_ABDESTLİ OLMAK VEYA ABDEST almak. Peygamberimiz duâ etmeden önce abdest alırdı.

2_KIBLEYE YÖNELMEK. RESÛLULLAH duâ edeceği vakit kıbleye yönelirdi.

3_DUÂ VE İBADETİN MAKBULİYETİ İÇİN daima helâl yemek ve haram lokmadan kaçınmak. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin.” (Bakara, 2/168)

Peygamberimiz: “Ya Sâad! Haramdan sakın! Zira bir kimsenin karnında haramdan bir lokma bulunsa, kırk gün duâsı kabul olmaz.” buyurdular.


Duâ’da önemli bir ‘sır’, İsm-i âzam İlyas RAMAZANOĞLU
 Kendi ruhuna, yaradılışına, haline, merakına, alakasına, mesleğine, meşrebine, hangi isim veya isimler daha alâkadar ise o ismi veya isimleri bulmalı, onda ilerlemeli. O ismi veya isimleri bir nevî kendine İsm-i Âzam yapmalı

Bir âyette Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: “İster Allah diye duâ edin, ister Rahmân diye duâ edin! Hangisiyle duâ etseniz, işte en güzel isimler O’nundur.”
 
  “Bu, darda kalan bir zavallının duâsıdır”  
 Ashabdan Ebu Ma‘lak isminde bir adam vardı. Bu adam, ticaretle uğraşıyor, kendisinin ve başkalarının paralarıyla alış veriş yapıyordu. İbadet ve takva sahibi idi. Ticaret maksadıyla çıktığı yolculuğunda silahlı bir hırsıza rast geldi.
 
Hırsız ona: Eşyanı yere bırak, seni öldüreceğim dedi.
 
Ebu Ma‘lak: Senin maksadın maldır. Bende ne varsa senin olsun, dedi.
  İşimiz duâya kaldı (!) Metin Said SERDENGEÇTİ
 Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri bir gün bir talebesiyle Üsküdar’dan karşıya geçmek için kayığa binerler. Dalgalı boğaz sularından sağa sola yalpa yapan kayığa sıkıca yapışan talebe biteviye “Şu küpeşte olmasa halimiz ne olurdu” diye mırıldanır. Hazret: “Korkma evladım!” dese de, o yine aynı sözleri sarf edip küpeşteyi daha bir sıkı kavrar. Nihayet karaya çıkarlar. Talebe ayakları yere basınca “Oh! Elhamdülillah” der. Bu arada yanına yanaşan Hüdâyî hazretleri: “Bak evladım! Artık ölümle aramızda küpeşte de yok!” demekten kendisini alamaz. Güneşin etrafındaki hızı, saniyede 3060 km. olan şu dünya gemisindeki bizler nereye tutunmalıyız acaba?!
 
  Duâ, ibâdetin beynidir  

  Dinlemek ya da Mp3 olarak indirmek için TIKLAYIN
Halil GÖNENÇ Hoca Efendi ile Mülakat

Cenâb-ı Hakk duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var buyuruyor. Acaba duânın insana bu kadar ehemmiyet kazandırmasının sebebi nedir?

Bismillahirrahmanirrahim elhamdüllillâhi rabbil âlemin. Vessalâtü vesselâmü alâ seyidine Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmain. Duâ, sözlükte çağırış anlamındadır. Istılahta ise Mevlâ’nın rızâsını kazanmak için ulûhiyet kapısını çalıp ubûdiyeti kendilerine arz etmektir.

  Duâ Saati Zeynel YILDIRIM

 Bu saat gün içinde yapılması makbul duâların meallerini göstermektedir. Duâların orijinal metinleri için duâ mecmuâlarına bakılabilir.

Sabah ve akşam okunacak duâ

İbnu Mesud (r.a) Anlatıyor: “Resulullah (a.v.s.) akşam olunca şu duayı okurdu: ‘Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de Allah için geceye erdi. Allahtan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Mülk onundur hamdler O’nadır, O herşeye kadirdir. Rabbim! Bu gecede olcak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak şerden, ve bundan sonra olcak şerlerden sana sığınırım. Rabbim tembellikten, yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınırım. Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınırım.’”1



Bilerek istemek Dr. Yusuf Bahadır DEREN
 İnsan için başkalarından bir şeyler istemek onu çok rahatsız ettiği halde, Cenâb-ı Hakk’tan istemek izzet ve şeref kazandırır. Rûha vüs’at (genişlik) kalbe ferahlık verir. Öyle ki sıkılmadan büyük bir hazla, bıkmadan usanmadan ister. Zaten arzu edilen de böyle istemektir. Zira Fâtır-ı Hakîm, fıtratına nihayetsiz acz ve fakr derç ettiği insandan sınırsız ihtiyaçlarını keşfedip ısrarla istemesini ister. Öyle ki istemek insan için kâinatta bir kıymet ifadesidir.
 
  Duâ ile Muhlis AYDIN
 İnsan ne zaman değerli olur? Ne zaman kendisindeki kabiliyetleri, istenen en üst düzeyde kullanır? En büyük engeller, ne vakit insanın gözünde küçülür? Hadiselere karşı mukavemetini sağlayacak güç nedir? Onu insanlık kadar değerli yapacak sır nedir? Bu ve buna benzer soruları ya kendimize sorarız veya bir başkası tarafından bize sorulmuştur.
  Duâ kadere tesir eder mi? Zeynel YILDIRIM
 “Sakınmak kaderi değiştirmez. Duâ ise inen belaya da henüz inmemiş belaya da fayda verir. Bela iner ve duâ ile karşılaşınca kıyamet gününe kadar birbiriyle mücadele eder, vuruşurlar.”

Kader ve cüz-i ihtiyarî, İslâmiyet’in ve imanın nihâyet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerinden olduğu için burada geniş geniş kaderden bahsetmeyeceğiz. Bizim temas edeceğimiz mesele duâ-kader ilişkisidir. Bu meselenin iyice anlaşılabilmesi için önce kaderle ilgili terimleri tanımlamakla başlayalım:
  Arı ordusunun fiilî duâsı Ahmed Nuri EREN
 “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır. Arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan, insan olmaz.” Bu sözü de insanlığın gelmiş geçmiş büyük dâhilerinden olarak bilinen Einstein söylemiş. Yâni şu küçücük arıların işlerini yapmaması demek, bir ülkenin insanlarının kısa sürede açlık, kıtlık gibi büyük sorunlarla karşı karşıya kalacağı anlamına geliyor. Nükleer saldırıya ya da herhangi bir savaşa gerek yok. Arılar 4 yıl ortadan kaybolsa, yok oluş başlıyor. Süper güçlerine güvenen devletlerin kulakları çınlasın!
 
  Kur’ân’da peygamber duâları İsmail KISA
 Hem Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret ve sakın gafillerden olma!(1)
(Ey Resûlüm!) De ki: “Eğer duânız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin?”(2)

İnsanlara her cihette rehber olarak gönderilen peygamberler, duâyı hayatlarının her safhasında, vazgeçilmez bir ubudiyet olarak talakki etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm peygamber kıssalarından bahsederken, onların yaptıkları duâları da zikreder. Şimdi bazı peygamberlerin Kur’ân’da geçen duâlarından misaller verelim:

Duâ Muhammed YAŞAR

 R abbim ilmimi arttır.
A nlayışım kuvvetlensin.
B eni alimlerle yaşattır.
B ilmediğimi onlar bildirsin
İ lk Sen’i öğretsinler bana

  Ayasofya Erdem KÖYMEN
 İlk Ayasofya, Bizans imparatoru I. Konstantinos tarafından M.S. 324 yılında İstanbul şehir merkezine inşa edilmiştir. Tarihi boyunca çeşitli saldırı ve âfetlere maruz kalan yapı, 404 yılındaki bir ihtilal sırasında yanmıştır. 415 yılında tekrar inşa edilmiş, ancak ikinci kere inşa edilen Ayasofya, 532 yılında çıkan bir isyanda tekrar yanmıştır.
 
  İstanbul’un manevî fatihleri  

 Dursun GÜRLEK ile mülâkat

DURSUN GÜRLEK

1952 yılında Tokat’ta doğdu. İlk ve orta tahsilini memleketinde tamamladı. İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Yeni İstanbul, Tercüman, Hürriyet, Günaydın gazetelerinde çeşitli görevlerde bulundu. Bir süre muhtelif okullarda Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptı.Biyoğrafi araştırmaları ve çeşitli makaleleri Meşale, İnanç, Milli Kültür, Türk Edebiyatı, Kültür Dünyası gibi dergilerde yayınladı. Tarih ve Düşünce dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Bu dergide neşrettiği «Kırkambar» ve «Ayaklı Kütüphaneler» başlığı altındaki yazılarıyla dikkat çekti.

  Akşemseddin hazretleri Züleyha ÖZDEMİR
 İslâm ordularının daha önceki kuşatmalarından birinde şehit düşmüş olan sahâbeden Ebu Eyyüb El Ensari’nin kabrini de Fatih’in isteği üzerine yine o keşfetmiştir.

Asıl adı Şemseddin Muhammed B. Hamza olan Akşemseddin Hazretleri 792 (1390) yılında Şam’da doğmuştur. Avârifü’l-maârif sahibi Şeyh Şehâbeddin Sühreverdi’nin torunlarından Şeyh Hamza’nın oğludur. Akşemseddin’in soy ağacına bakıldığında baba tarafından Hz. Ebu Bekir (ra)’a kadar dayanmaktadır. Yedi yaşında babasıyla beraber Anadolu’ya gelerek Amasya’ya bağlı olan Kavak ilçesine yerleştiler. Burada Kur’ân’ı ezberleyip, dînî tahsil gördükten sonra Osmancık Medresesine müderris oldu. Akşamseddin’in tıp alanında da tahsil yaptığı bilinmektedir.

  Risâle-i Nûr’un ana konusu tevhiddir Dr. Fazlullah CEMİL
 İslâm Dünyası, Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm)’ın vefatından sonra bazı çile ve sıkıntılara maruz kalmıştır. Bunlar batı tarafından oluşturulan ideolojik saldırılar, ahlâkî çöküş, zulüm, körü körüne taklit, dâhili ve hârici olarak İslâm dîninin yüceliğine uzanan eller ve hizipçi düşmanlıklar şeklinde olmuştur. Bu gibi durumların baş göstermesinin muhtemel sebepleri maddeci batı kültürünün yayılması, Müslümanların kendi dinleri hakkında bilgiye sahip olmayış ve birbirleri arasındaki kayıtsızlıklarıdır.

6. Sayının bulmacasını buradan bulabilirsiniz.

 

 
  Bugün 12 ziyaretçi (48 klik) kişi burdaydı!


REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM

 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol