vuslatyeri
  İSLAM DİNİ
 




TEŞRİK TEKBİRİ
İslami KonularTeşrik, doğuya doğru gitmek, parlamak, eti güneşe sermek demektir.

Teşrik tekbiri, Kurban bayramı günlerinde farz namazlardan sonra getirilen tekbirlerdir. Kurban Bayramının ilk gününe "yevm-i nahr", diğer üç güne ise "eyyâmü't-teşrîk (teşrîk günleri)" denir. Bayramdan bir gün önceki güne de "arefe günü" denir.

Arefe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü gününün ikindi namazına kadar, yirmiüç farz namazının arkasından birer defa

"Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Allahu ekber ve lillahi'l-hamd" diye tekbir getirilir ki, buna "teşrîk tekbiri" denir. Anlamı şöyledir: "Allah herşeyden yücedir, Allah herşeyden yücedir. Allah'tan başka ilâh yoktur. O Allah herşeyden yücedir, Allah herşeyden yücedir. Hamd Allah'a mahsustur". Tekbirlerin bu şekli Hz. Ali ve Abdullah b. Mes'ûd (r. anhümâ)'ya dayanır.
 
KURBAN BAYRAMI
İslami KonularMuhterem Müslümanlar
Bugün Allah’ Teâla’nın biz müminlere bahşettiği iki önemli bayramdan birisi olan Kurban Bayramını idrak etmenin sevinç ve coşkusunu yaşamaktayız. Bu gün bir taraftan hac için mukaddes mekanlarda bulunan kardeşlerimiz ‘hacı olmanın’ heyecanını yaşarken diğer taraftan yer yüzündeki yüz milyonlarca müslüman bir kurban bayramına daha kavuşmuş bulunmanın mutluluğu ile camilere koşmakta ve Bayram namazını eda etmenin huzurunu yaşamaktadır.
 
Bayram Namazı Saatleri
DuyurularKurban Bayramı namazı Ankarada 07.43de, İstanbulda 08.02de, İzmirde 08.00da, Edirnede 08.14de ve Hakkaride 06.51de kılınacak.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Kurban Bayramı namazı saatlerini açıkladı.

İllerdeki bayram namazı saatleri şöyle:
Adana: 07.23, Adıyaman: 07.13, Afyonkarahisar: 07.48, Ağrı: 07.01, Aksaray: 07.32, Amasya: 07.33, Ankara: 07.43, Antalya: 07.41, Ardahan: 07.08, Artvin: 07.12, Aydın: 07.55, Balıkesir: 08.02, Bartın: 07.51, Batman: 07.03
 
Kurbanın dini kaynağı
İslami KonularSoru: Kurbanın dini kaynağı nedir?
Cevab: Bismillâhirrahmanirrahim. Yüce dinimizin fakir komşuyla zengin komşu arasındaki dengeyi sağlayan ve sosyal adaletin gerçekleşmesine dayanak olan vecibelerden biri olan Kurban, hicretin ikinci yılında Müslümanlara meşru kılınmıştır. Kurban, mali ibadetlerden birisidir. Bu, Cenab-ı Hakk’ın ihsan buyurduğu varlığa karşı bir şükran borcudur. Meşruiyeti yani dinî dayanağı: Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif ve İcma-i Ümmet ile sabittir. Kurban’ın meşru kılınmış bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller bulunmaktadır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Rabbin için namaz kıl ve nahr yap, kurban kes!” (Kevser Sûresi: 2)
 
Haccın sosyal faydaları
İslami KonularBeş vakit namaz, cuma ve bayram namazlarında olduğu gibi hac da ferdî değil, kollektif bir ibadettir. Beş vakit namaz günlük; cuma namazı haftalık; hac ise yıllık bir kongre gibidir. İlki umumî, ikincisi yarı umûmî, üçüncüsü hususî bir kongredir. Tabanda herkesin iştirakiyle yapılan toplantılar, yılda bir kere katılan temsilcilerin iştirakiyle hac toplantısında mahalli olarak, cuma namazlarından daha geniş olarak konuşulan İslâm’ın meseleleri, hacda bütün dünya Müslümanlarının katılmasıyla azamî derecede geniş olarak görüşülür, tartışılır, karara bağlanır. Kolay kolay bir araya gelmeleri mümkün olmayan dünya Müslümanlarının temsilcileri, tarihi çok önceden tesbit edilmiş, geciktirilmesi veya öne alınması mümkün olmayan bir zamanda muntazam bir şekilde yılda bir kere bir araya gelir, memleketlerinden haberler getirir, gelişmeleri anlatır, dert ve meselelerini dile getirir, karşılıklı danışmalarda bulunur, mümkünse ortak kararlar alır, bir sonraki senede bunu kontrol edip değerlendirirler.
 
Haccın farz kılınmasındaki hikmetler
İslami KonularSoru: Haccın farz kılınmasındaki hikmetler nelerdir?

Cevab: Bismillâhirrahmanirrahim.

ALLAH Teâlâ’nın emrettiği her şeyde şüphesiz insanların dünya ve ahiret hayatı için pek çok hikmetler vardır. Fakat bütün ibadetler ALLAH Teâlâ’nın emirleri olduğu için yerine getirilir ve haram olan şeyler de, ALLAH Teâlâ’nın yasakları olduğu için terk edilir. Akıl ve düşünce ile bâzı hikmetlerin mevcudiyeti tesbit edilebilir. Hac, şartlarını bulunduran her Müslüman için pek mukaddes bir farzdır. Namaz, oruç, birer bedeni ibadettir. Zekat da bir mali ibadettir.
 
Haccı gerekli kılan şey nedir?
İslami KonularAbdullah b. Abbâs (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:“Kimin haccedecek kadar veya zekât farz olacak kadar malı olur da bu farzları ifâ etmezse, ölüm sırasında rec’a yani dünyaya geri dönüş taleb eder.” buyurdu. Bir adam:

- Ey Abdullah b. Abbâs! ALLAH’tan kork! Dünyaya geri dönüşü sadece kâfirler taleb edecektir, dedi. Abdullah b. Abbas (R.A.):

- Ben sana bu hususta Kur’an-ı Kerim okuyayım, dedi ve şu âyet-i kerimeleri okudu:
Rahmet İklimi’nden Yararlanabiliyor muyuz?
İslami KonularOruçlu insan; yalan, gıybet, iftira, hile, aldatma, her türlü kötü söz ve davranışlardan uzak, bütün sosyal ilişkilerinde, söz ve sözleşmelerinde, iş ve işlemlerinde dürüst ve dosdoğru olmalıdır.

Sağlıklı bir topluma ulaşmanın yegane yolunun, her yönüyle eğitilmiş olgun bireylerle sağlanacağı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de fertlere, manevi arınmayı gerçekleştirmelerini pek çok ayetiyle emretmiş ve huzurlu bir toplum oluşturmanın yolunun bu olduğunu ısrarla vurgulamıştır: ''Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.'' (Şems, 9-10)
 
Ramazan Ayını Değerli Kılan Özellikler
İslami KonularRamazan ayı, Kur’an’da “şehr-i ramazan” şeklinde geçmektedir. (Bakara, 185) Sözlükte açığa çıkarmak anlamına gelen “şehr” kelimesi, gökte hilal şeklinde doğması, dolunay olması, hilal şeklinde küçülüp batması ve tekrar doğması suretiyle ayın bir devrinden ibaret olan zamana denir. Ay, gökte yirmi dokuz ile otuz gün arasında dönüp dolaşır.

I. Ramazan Kelimesinin Türediği Kök Anlamlar:

1. Ramazan kelimesi, güz mevsiminin başında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur anlamındaki “ramdâ” kelimesinden türetilmiştir.
 
Kur’an Bizden Ne İstiyor?
İslami KonularHz. Muhammed (s.a.s.)’in insanlığa getirmiş olduğu evrensel mesaj Kur’an, insanlığı dünya ve ahirette mutluluğa kavuşturmak için vahyedilmiştir.

Peki Kur’an biz inananlardan ne istiyor? Bu soruya Kur’an ışığında cevap verecek olursak;

Kur’an bizden;

1- Okunmasını,
 
Ramazan ayını iyi değerlendirelim
İslami Konular1 Eylül 2008 pazartesi günü Ramazan Ayının biridir. Yüce ALLAH’ın lütfu ile sağlık ve esenlik içinde, Müslümanlar olarak arınma ve yenilenme bilincimizin tazelendiği, ferdi hayatta dindarlığın, sosyal hayatta huzur, dayanışma ve kaynaşmanın yoğun olarak yaşandığı, manevi derecesi çok yüksek ve kazancı pek büyük olan af, mağrifet ve bereket mevsimi yeni bir Ramazan ayına ulaşmış bulunuyoruz, elhamdulillah… Hepimize mübarek olsun! Yüce ALLAH’ın engin rahmet, mağfiret ve bağışlamasının diğer zamanlara göre daha fazla olduğu, sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın güzel örneklerinin verildiği Ramazan ayına bir kez daha erişmenin, sahura kalkarak bu ayın manevi atmosferine girmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
 
Oruç Tutalım Sıhhat Bulalım..
Güncel KonularHem beden hem ruh sağlığı ve hem de nefis terbiyesinde sayısız faydaları olan oruç tutma ile birçok potansiyel hastalığa karşı korunma sağlamamız mümkün..Çünkü bir ay boyu yeme ve içmemizde yapacağımız ufak değişiklikler belki de hücrelerimizde meydana gelen zehirlenmeyi biraz olsun azaltabiliriz…
Detoks olarak adlandırılan , vücudu zehirlerden temizleme işlemini oruç sayesinde en üst düzeyde yapmak mümkün.Hayatımızı oldukça kolaylaştıran modern yaşam tarzımız farkında olmadan bünyemizde ağır tahribatlar meydana getirmektedir.Gıda katkı maddeleri endüstriyel atıklar ve elektromanyetik kirlilik stres… gibi hücre sağlığımızın düşmanı bir çok zararlıya karşı korunmada bir ay boyunca tutacağımız oruçlar önemli bir kalkan vazifesi görebilir.
 
Şaban ayının faziletleri nelerdir?
İslami Konularİlâhî feyz ve bereketin yeryüzünü şenlendirdiği bu mübarek ay, mü'minler için en kârlı ve kazançlı fırsattır. Çünkü Şâban'ın değer ve kıymetini arttıran en önemli tarafı, diğer aylara göre (Ramazan hariç) yapılan her amelin ve ibadetin sevabının üç yüz kattan fazla oluşudur.(1)

İlâhî feyz ve bereketin yeryüzünü şenlendirdiği bu mübarek ay, mü'minler için en kârlı ve kazançlı fırsattır. Çünkü Şâban'ın değer ve kıymetini arttıran en önemli tarafı, diğer aylara göre (Ramazan hariç) yapılan her amelin ve ibadetin sevabının üç yüz kattan fazla oluşudur.(1)
 
Mîrac Gecesi
İslami Konular29 Temmuz Salı gününü 30 Temmuz Çarşamba gününe bağlayan gece Receb-i Şerif ayının 27. Gecesi olup Mîrac Gecesi’dir. Yüce Rabbimizin lütuf ve keremi ile pek şerefli ve mübarek olan bu geceyi idrak etmiş bulunuyoruz. Kudsiyetiyle gönüllerimize feyiz ve bereket bahşeden Mîrac kandilini tekrar idrak etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşamaktayız. Yüce Rabbimize sonsuz şükürler ve hamd ü senalar olsun. Mîrac Kandili Müslümanların, sınırsız af ve merhamet sahibi olan Yüce ALLAH’a sığınarak günahlardan arındıkları, ilahi lütuf ve bereketlere eriştikleri müstesna zaman dilimlerinden birisidir.
"Hak Din"
İslami KonularAraplar daha İslâmiyet gelmeden önce Haram ay denilen bu ayları kutsal tanır ve bu aylarda savaştan, yağmacılıktan kaçınırlardı. Receb ayı, gerek İslâm’dan önce gerekse İslâm’dan sonra mukaddes bilinen bir aydır. İslâm dini gelmeden önce, bu ay girer girmez, Arap kabileleri arasında harp etmek, baskın ve çapulculuk yapmak yasaklanır, herkes kendisini bu ayda güven içinde hissederdi. Çünkü müşrik de olsalar, inanç ve yaşantılarında “Hak Din”den kalıntılar vardı. Haram aylara hürmet, Kâbe’yi tavaf etmek ve hac yapmak gibi. Tabii bütün bunlar da tahrif edilerek, aslından uzaklaştırarak yapıyorlardı. Aslında bütün batıl dinler, hep “Hak Din”den uzaklaşma neticesinde oluşmuşlardır. Hiçbir batıl din, birileri tarafından kurulmamıştır.
 
Dua etmek sağlığımızı korur mu?
İslami Konularİki hücrenin birlikteliği ile hayat yolculuğuna başlayan insanoğlunun yaratılış evrelerinde akıl almaz mucizevi olaylar vardır.Bu iki hücrenin tesadüf olmayan karşılaşması ve çoğalmaya başlaması enteresan açılımları da beraberinde taşımaktadır.
İki hücreden akıl almaz bir hızla çoğalan bir kısım hücreler kemik yapımızı çatmaya başlarken başka bir gurup hücre ise kas sinir ve damar ağının bu sistemle entegrasyon oluşturmasında gecikmiyor. Anne karnında iki ay dolmadan bu süre tamamlanarak insan yaratığının minyatürü meydana gelmiş oluyor.
 
Günahlardan arınma mevsimi: ÜÇ AYLAR
İslami KonularALLAH Teâlâ, mekânlar içinde mukaddes mekanlar; zamanlar içinde de mukaddes zamanlar yaratmış olup, insanlara rahmetini ve nimetlerini çokça ihsan ettiği belli vakitler, belli mevsimler vardır. Haftanın günleri arasında Cuma; kameri aylardan olan ve İslâm alemince “üç aylar” diye bilinen: Recep, Şaban ve Ramazan ayları bu türden feyiz ve bereketi bol zaman dilimlerindendir.
 
Günahlardan arınmak her müslümanı mutlu eder
İslami KonularReceb ayı içerisinde zalimlere, kafirlere, haksızlara beddua etmek tutar denilmiştir. “Ya Rabbi! Yeryüzünün neresinde olursa olsun, Müslümanlara zulmeden bu zalimleri, kafirleri Sana havale ediyoruz, kahr u perişan eyle, Ya Rabbi! Ya Rabbi! Sen Müslümanları halas eyle! Amin, ya Rabbel-alemin ve ya erhame’r-rahimin.” İnanıyor ve ümit ediyorum ki; aklı selim galip gelecek, şiddet ve akan kan durdurulacak barış hakim olacaktır. İnsanlık adına hayır düşünen ve şiddetin yürekleri parçaladığına inanan herkesin gerekli hassasiyeti göstermesini diliyorum.
 
Tevbe dil işi değil, kalp işidir
İslami KonularTevbe, günahla kirlenen ruhumuzu yıkamanın ve yeniden dirilişin ifadesidir, tevbe ruhu arındırmanın en güzel yollarından biridir. Unutmayalım ki Cenab-ı Hakk’ın bu gece ve gündüzündeki bu büyük rahmeti, mağfireti ve bağışlaması hiç şüphe yok ki ona talip ve lâyık olanlar içindir. Öyle değil mi ya? Kusurlarını, günahlarını idrak etmeyen veya edip de bunlarda hâlâ ısrar edenler, afv ü mağfiret ihtiyacı içinde oldukları halde, tevbe ve istiğfarda bulunmayanlar, mağfiret-i ilahiyyeye nereden ve nasıl nail olacaklardır? Yapılacak tevbe samimi-gerçek olmalı, bir daha o günaha dönülmemelidir. Tevbe dil işi değil, kalp işidir. Tevbe, vücudun bütün azalarının Cenab-ı Hakk’ın emrine dönmesi demektir. Sözü papağan da söyler, amma idrak etmeden söyler. Nitekim
 
Üç Aylar Gelirken
İslami KonularÜç aylar’ı nasıl değerlendirelim? 3 Aylar ne demektir? Bize ne anlatır?

İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamber Efendimiz, saâdet meclisinde oturuyordu. Mescide bir esir grubu getirildi. O sırada Allah Resûlü (sas), bir kadının yana yakıla bir şeyler aradığını gördü. Kadın yakaladığı her çocuğu sinesine basıyor, kokluyor sonra bırakıyordu.
 
Anne-Babanın en başta gelen vazifesi
İslami KonularÇocuklarına Kur’ân-ı Kerim’i okumayı öğretmek, anne-babanın en başta gelen vazifelerindendir. Bu aynı zamanda anne-babanın da lehine olan bir durumdur. Çünkü Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:

“Dünyada çocuğuna Kur’ân-ı Kerim’i öğreten kimseye, kıyamet günü cennette bir taç giydirilir ki, cennet ehli onu, bu taç ile, bu şahıs çocuğuna dünyada Kur’ân-ı Kerim’i öğreten kimse diye tanıyacaklardır” buyurdu. (Heysemi, Mecmeü’z-Zevaid, 7/166, Taberani, El-Mu’cemü’l-Evsat, 1/100, No: 96)
Kur'ân-ı Kerim'le haşir-neşir olmak
İslami KonularBu hususta yüreğimi dağlayan bir mevzuu sizlerle paylaşmak isterim. Türkiye’de yaşayan Müslümanlar olarak, “Kur’ân-ı Kerim’le haşir-neşir olmak hususunda” çok ciddi ihmalimiz ve eksiğimiz var. Hacca veya umreye gidenler görmüştür: Harem-i Şerifte ve Mescid-i Nebevi’de, diğer ülkelerden gelmiş olan Müslümanlar, ezana birkaç dakika kalsa bile, mescide girer girmez hemen Kur’ân-ı Kerim’e uzanıp okuyorlar. Bizim mübarekler ise bazen saatlerce sohbet ediyorlar. Aynı durum Türkiye’deki camilerde de mevzubahis. Şahsen camide oturup Kur’ân-ı Kerim okuyarak namaz vaktini bekleyen, ya da namazdan sonra vaktini böyle değerlendiren nadir insanlar gördüm. Bazı camilerde birkaç Kur’an-ı Kerim ancak var. Bazılarında da çok süslü kütüphane yapmışlar, ama içlerine ya ilgisiz kitaplar doldurmuşlar, ya da Kur’an-ı Kerim’in bulunduğu kütüphaneyi kilitlemişler.
 
Yalan söylemeyiniz ve yalan yere yemin etmeyiniz
İslami KonularDilinizi yemine alıştırmayınız. Zulme ve zalimlere baş eğmeyiniz. Size söylenmiş bir sırrı başkalarına açmayınız. Size emanet edilen şeyi iyi muhafaza ediniz. Arkadaşlarınızla iyi geçininiz. Daima güler yüzlü ve tatlı sözlü olunuz. Söz verdiğiniz zaman sözünüzde durunuz. Kimseye kaba ve çirkin söz söylemeyiniz. Daima cesur olunuz. Cesaretinizi asla kaybetmeyiniz. Kendinize ait olmayan şeyleri almayınız. Başkalarının oturduğu yere izinsiz girmeyiniz. İnsanlara karşı kin tutmayınız, affedici olunuz. İnsanların arasını açmayınız.

 
Ağrısız yaşamak mümkün mü?
HaberlerModern çağın günümüz insanına bıraktığı en önemli enkaz ağrı olsa gerek.Genel anlamı ile ağrı doku ve organlarımızda hissettiğimiz hoş olmayan duyumlardır diye kısaca tanımlanabilir. Yaşam süresince ağrı yada baş ağrısı çekmeyen insan yok gibidir. Bu nedenle de ağrı denildiğinde her insanda hoş olmayan bir “Acı” kavramı hatırlanır. Bu bazen sancıdır, bazen sıkışma, uyuşma, bazen de yanmadır. Ağrı algılaması ; nasıl bir tanımlama ile ifade ediliyorsa o şekilde kabul edilmelidir.
 
İstanbul'un Fethi
İslami KonularSoru: İstanbul’un fethi ile ilgili hadis-i şerif var mıdır? Kaynağını yazar mısınız?

Cevab: Bismillâhirrâhmânirrâhim.

Milletimizin şeref ve zaferlerle süslü muhteşem tarihi içindeki en büyük zaferlerden birisi de: Hiç şüphe yok ki 29 Mayıs 1453 yılında gerçekleştirilen İstanbul’un fethidir. Binaenaleyh, biz bugün İstanbul’un fethinin 555. yıl dönümünü idrak etmenin mutluluğu içerisindeyiz.

29 Mayıs 1453, Türk ve dünya tarihinin son derece önemli bir dönüm noktasıdır. Bin yıla yakın bir geçmişi bulunan ve fakat çürüyüp-dağılmış, bozulup-kokuşmuş, maddi ve manevi bir ahlaksızlığın batağında çırpınmakta olan Bizans İmparatorluğu bu tarihte bir daha dirilmemek üzere can vermiştir. Bu bakımdan İstanbul’un fethi; sadece bir ilin, bir beldenin fethi değil; tarihe damgasını vuran, çağ değiştiren önemli bir hadisedir. İstanbul’un fethinde sadece iki ordu değil, ayrı iki dünya çarpışmıştı.
 
FETİH VE FATİH
İslami KonularMuhterem Müslümanlar!
Her toplumun kendini ayakta tutan ve ona tarih şuuru veren değerleri vardır. Bu değerler bir toplumu millet yapan, ona umut bahşeden ve geleceğini aydınlatan unsurlardır. İstanbul’un, Fatih Sultan Mehmed tarafından fethi de tarihimizin dönüm noktalarından biridir.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Kostantiniyye mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir” [1] buyurarak İstanbul’un fethini hedef göstermiştir.
 
İSLAM’DA VAKIF
İslami KonularMuhterem Müslümanlar!

Yüce dinimiz İslam, Müslümanların dayanışması ve yardımlaşmasına özel önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en çok durulan konulardan biri Allah rızasıdır. Kur’an-ı Kerim’de, “İyilik yapmak ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşınız.”(1) “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda sarf etmedikçe iyiliğe eremezsiniz.”(2) mealindeki ayetlerde olduğu gibi Allah rızası için yardımlaşmayı emir ve tavsiye eden pek çok ayet vardır.
 
AFFEDİCİ OLMAK
İslami KonularMuhterem Müminler

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de tavsiye edilen güzel ahlak esaslarından biri de affedici olmaktır. Bilindiği gibi affetmek, insanlara olumsuz, haksız, kötü davranışlarına karşı gücü yettiği halde misilleme yapmayıp, suçluyu bağışlamaktır. Bu davranış, nefse ağır gelse de Kur’ân-ı Kerim’de takva sahiplerinin sıfatları ve cennete götüren ameller arasında zikredilmektedir: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar; öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever”.[3]
Ey Resul! Ey Nebî! Ey Peygamber
İslami KonularAllah Teâlâ O’nu, en güzel sıfat ve meziyetlerle insanlar için güzel bir örnek, bir nümûne-i imtisal yapmıştı. Çünkü, o, dost düşman herkesin “Emîn” diye vasıflandırdığı, yüce ahlâkını kabul ettiği bir peygamberdi. Nitekim şu âyet-i kerime buna işarettir: “Şüphesiz Allah’ın Rasûlü, sizler için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar için, Allah’ı çok zikredenler için en güzel örnek, en mükemmel numunedir.” (Ahzab sûresi:21)
 
PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.V) ÜSTÜN KİŞİLİĞİ
İslami KonularMuhterem müminler!

Bu hafta, ülkemizin her yerinde Kutlu Doğum coşkusu yaşanıyor. Bu münasebetle sizlere, istifade etmemiz dileğiyle, sevgili Peygamberimizin ahlâkî ve sosyal kişiliğinin bazı yönlerini arzetmek istiyorum.
Resulullah'ın en önemli özelliklerinden biri, Kur'an-ı Kerîm’in deyimiyle, "beşer-resûl" oluşudur. Onun ebedi mesajına göre, kendisi de dahil olmak üzere, "Bütün insanlar hata eder; hata edenlerin en hayırlısı ise tövbe edenlerdir."1 Kendisine "Yaşlandınız, yâ Resulallah!" denildiğinde, "Beni Hud ve Şûrâ sureleri yaşlandırdı" buyurmuştur.2
 
Kutlu Doğum
İslami KonularMuhterem müminler!

Bildiğiniz gibi önümüzdeki hafta, ülkemizin her yerinde Kutlu Doğum haftası olarak kutlanacak.
Bu haftasının cümlemiz için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Bu vesileyle Efendimizin, Allah’ın övgüsüne mahzar olan üstün ahlâkî özelliklerinden kısa bir demet sunmak istiyorum.
 
VEDA HUTBESİ
İslami KonularDeğerli müminler!

Milâdî 610 yılında, Mekke’deki Nûr dağında başlayan Yüce Kitabımızın indiriliş süreci yaklaşık yirmi üç yıl devam etmiş; Allah’ın rızası ve insanlığın kurtuluşu uğruna çekilen nice çileler, acılar ve özverilerden sonra bu süreç tamamlanmıştı. Resûlullah Efendimiz, 632 yılında Arafat meydanında yüz bini aşkın Sahâbe’ye hitaben yaptığı, Veda Hutbesi denilen tarihî konuşmasıyla bu dinin kemale erdiğini ilan etmişti.
 
KARZ-I HASEN
İslami KonularMuhterem Müminler !

İhtiyaç halinde borçlanmak beşeri bir zaruret, ihtiyaçlı olana borç vermek ise faziletli bir ameldir. Kur’an-ı Kerim’de Allah rızası için iyilik ve hayır niyeti ile borç ve ödünç vermek “karz-ı hasen” olarak ifade edilir. Karz-ı hasen; herhangi bir karşılık beklemeden sıkıntı içinde bulunan bir kimseye borç vermek ve borcunu ödemede kolaylık sağlamaktır.
 
BİRLİK VE BERABERLİK
İslami KonularMuhterem Müslümanlar

Dini olan İslam’ın değerli mensupları, bahtiyar müminler,
Bir saadet güneşi olarak doğan İslamiyet, renkleri dilleri ve kökenleri ayrı olan insanları aynı inanç etrafında birleştirmiş, kin ve düşmanlıkları ortadan kaldırarak, dünyamıza, insanlığa gerçek anlamda huzur ve barışı getirmiştir. Esasen İslam kelimesinin bir anlamı da “Barıştır” . Bu sebeple Müslüman huzur ve barış içinde yaşayan insan demektir. Huzur ve barış içinde olmak; birlik ve beraberliğimizi pekiştirmekle mümkündür.
 
Bu kutsal geceyi ve gündüzünü sakın gafletle geçirmeyelim
İslami KonularSayısız manevî güzelliğin yaşandığı ve mükafatların sınırsız olarak verildiği bu gecede; özümüze dönerek gaflet içinde geçen günlerimizi sorgulamalı, kendimizle hesaplaşmalı, iyi ve güzel davranışlarımızı artırmaya, kötü davranışlardan uzaklaşarak kalbimizdeki manevî kirleri temizlemeye çalışmalıyız.

Bu gece; Yüce ALLAH’ın bizlere bilgi, anlayış ve ihlâs vermesini, doğruyu bulduktan sonra kalplerimizi saptırmaması ve bizi affetmesi için dua edelim. Acı ve sıkıntı içindeki yüzlerin gülmesi ve gözyaşı dökerek yaşamak zorunda kalan insanların kurtuluşu için neler yapabileceğimizi düşünelim.
Mevlid Gecesi'ni nasıl tebcil ve ihya edelim?
İslami KonularElhamdülillâh bir Mevlid gecesi’ne daha kavuştuk. Gerçekten hem fert ve hem de ümmet olarak, ALLAH Teâlâ’nın sınırsız afv ü mağfiret, yardım ve bereketinden istifade etmek üzere, bu mübarek geceye erişmenin heyecan ve mutluluğunu yaşıyoruz. Mevlid gecesi; iman, ibadet ve düşünce bakımından insanın kendisini yenilemesi, geçmişini muhasebe etmesi, geleceğini planlaması ve ümitlerini tazelemesi için önüne konulan büyük bir fırsattır. Binaenaleyh bu fırsatı çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Bu mübarek gecede, ALLAH Teâlâ’nın emir ve yasakları doğrultusunda; Hz. Peygamber (S.A.V.)’in tavsiyeleri ışığında ruhumuzun gelişmesi ve olgunlaşması için düşünce ve davranış biçimlerimizi gözden geçirmeliyiz. İçimizdeki manevi duyguların sesine kulak vererek, günahlarımıza tevbe etmeyi, kendimiz, ailemiz, ülkemiz ve bütün Müslümanlar, insanlık için ALLAH Teâlâ’ya dua ve niyazda bulunmayı ihmal etmeyelim.
 
MEVLİD KANDİLİ ve ÇANAKKALE ZAFERİ
İslami KonularMuhterem Müslümanlar!

Takvimler miladi 571’i gösterirken dış dünyası güneşle aydınlanan, insanlığın iç dünyası karanlıktı. İnsanlık, şirk, inkar, isyan ve cehalet içindeydi. Onun, gönül dünyasını aydınlatacak bir nura ihtiyacı vardı. Rebiülevvel ayının 12. gecesi Allah Teâlâ, o nuru insanlığa gönderdi. Cenâb-ı Hak, bunu şöyle ifade etmiştir: “ Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeci ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” [1]
 
ANNELER
İslami KonularKıymetli Müslümanlar!

Cenâb-ı Hak mahlukatı erkekli dişili olarak yaratmış, yarattığı her varlığın benliğine kendini kemale erdirme gibi yüce bir gaye vermiş, varlıklar içinde insana özel bir kıymet atfetmiştir. Bunun yanında canlılar âlemini, şefkat ve merhametiyle koruma altına almıştır.
 
GÜNAHLARDAN VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN UZAK DURMAK
İslami KonularMuhterem Müslümanlar!

İlâhî emirlere ve yasaklara aykırı inanç, söz, fiil ve davranışlar ile dinimizce suç sayılan işlere günah denilmektedir [3]. İnsanoğlu hata işleyebilir. Bu, onun yaratılışında var olan bir özelliğidir. İnsanı Allah katında değerli kılan da bu hatalarından tövbe etmesidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) “İnsanoğlunun hepsi günah işler. Günah işleyenlerin en hayırlısı, pişman olup, tövbe edenlerdir” buyurmuştur [4].
 
ASIL ÖZGÜRLÜK NEFSE HAKİM OLMAKTIR
İslami KonularAziz Müminler!

Yüce Rabbimiz, diğer varlıklardan farklı olarak, biz insanlara, iyi insan, iyi müslüman olup olmama konusunda bir tercih yapma sorumluluğu yüklemiştir. İnsanlığımızın ve müslümanlığımızın da ölçüsü olan bu sorumluluk, yaşadığımız sürece bizimle birliktedir. Yani biz, hep iki yoldan birini tercih etmekle karşı karşıya bulunuruz. Bu iki yolun çeşitli adları vardır: İman-inkâr, hak-bâtıl, hayır-şer, iyilik-kötülük gibi… Bu gerçeğe Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle işaret buyurulur: “Biz o insana iki yol gösterdik” [1]. “Şüphesiz biz insana (doğru) yolu gösterdik. Artık o isterse şükreder, isterse nankörlük… (Sorumluluk kendisinindir)” [3].
 
ASHÂB-I KİRÂM
İslami KonularMuhterem Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e iman edip onu dünya gözü ile gören veya onun sohbetiyle şereflenen müslümana sahâbî denir. Çoğulu sahâbe ve ashâbdır. “Peygamber’in arkadaşları, dostları” demektir. Ashâb-ı kirâm, vahyin indirilişine şahit olmuş ve Resûlullâh’ın sünnetini bizzat kendisinden öğrenmiştir. Onlar, Kur’ân ve Sünnet tarafından ortaya konulan dinin hakikatlerini ilk ağızdan, en doğru şekilde öğrenmiş ve İslâm’ı, en güzel manâda yaşayarak sonrakilere örnek olmuşlardır.
 
CÂMİ VE CEMAAT ÂDÂBI
İslami KonularMuhterem Müslümanlar!

İslâm dini birlik ve beraberliğe büyük önem vermiştir. Günde beş vakit namazın cemaatle kılınmasının teşvik edilmesi, haftada bir Cuma ve senede iki kez bayram namazlarının topluca kılınması bu önemden kaynaklan-maktadır. Cemaatle namaz, oluşturulmak istenen birlik ruhunun bir göstergesidir.
Allah Teâlâ bu ibadetlerin ifâ edildiği mescitler hakkında şöyle buyuruyor: “Mescidler şüphesiz Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (kulluk etmeyin)”[1]. “Ey Âdem’in çocukları! Her mescide gittiğinizde güzel elbiselerinizi giyin!..”[3]
MÜSLÜMAN, BARIŞTAN YANA OLAN İNSANDIR
İslami Konular“Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Şeytanın adımları ardına düşmeyin. Çünkü o (aranızı açan) apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 208)


Eğer insanlık tarihi bir cümleyle özetlenmek istenseydi, “kavga ve barışın tarihi” demek uygun olurdu. Tarih sayfalarını dolduran bütün çabaların, bütün mücadelelerin içinde bu iki kavramdan biri var: Ya kavga, ya barış...






     İ S L A M    

   Teslim olmak, müslüman olmak,

   İslâm dinine girmek, sulh yapmak, para peşin-mal veresiye selem akdi yapmak. Yedinci Milâdî yüzyılın başlarında, Mekke'de Hz. Muhammed'in kendisine davet ettiği semâvî tevhîd dininin adı. "Sil" kökünden "esleme"nin mastarı. Sonuna şeddeli "yâ" ve yuvarlak "te" harfleri getirilerek elde edilen "İslâmiyyet" şeklindeki yapma mastarı (mastar-ı ca'lî), tek başına kullanılınca son tevhîd dini olan "İslâm Dini"ni ifade eder.

   İslâm; sulh, selâmet ve huzur bulma, Allah ve Resulu'nun bildirdiklerine tabi ve teslim olma anlamı sebebiyle bu adı almıştır. İslâm'ı kabul eden, kendi iradesini Allah ve Resulu'nun iradesine tabi kılan kimseye "müslim" veya Arapça-Farsça karışımı bir ifade ile "müslüman" denir.

   Arap dilinde bir kökteki semâî masdarlar kökün taşıdığı temel özellikleri veren S-L-M kökünün semâî masdarları "selm, silm, selâm, selâmet, silâm"dır.

   Bunlardan inkişaf etmiş bulunan fiillerle birlikte bu masdarlar sistemli bir bütünlük arz ederler.

    S-L-M kökü tahlil edildiğinde şu umûmî manalar tesbit edilmektedir:

   1. Sulh

    "Selm, silm, selâm": sulh ve sulh yapmak. "Selem": sulh ve müdâhane etmek. "Silâm": müsâlemet, karşılıklı sulh ortamında bulunmak. Bunlardan silm, zamanla sıfatlaşmış ve sulh eden kişi "musâlim" karşılığı olarak kullanılmıştır.

Fiiller ise, "tesâleme": tesâleha, sulh yapmak. "Sellemehû" ve "selleme aleyhi": kâle lehû selâmun aleykum, birine sulh ve selâmet dileyerek selâm vermek. "Esleme fulân": dehale fi's-silm ve huve'l-istislâm, sulhe girmek, sulh ortamında bulunmak, inkıyâd etmek, sulh bir otoritenin varlığında hasıl olur ve inkıyâd ile sonuçlanır.

   2. İnkıyâd etmek, itaat etmek, boyun eğmek

    "Silm, selâm, selem": inkıyâd etmek. "Selleme ileyh": inkâde ileyh, inkıyâd etmek. "Esleme emrehû ilallâh: "sellemehû", inkıyâd etmek, teslim olmak. "İstesleme'r-raculu": inkâde ve ezane, itaat etmek anlamlarını taşır. Ayrıca İnkıyâd, râzı olma saygı duyma anlamında da kullanılmaktadır.

   3. Selâmet

    "Selâmet": necât, tehlikelerden uzak olmak. "Selâm, selâmet": el-berâ'eh mine'l-uyûb, yeni ayıplardan, eksikliklerden beri olmak. "Silm, selem": selâm vermek. Buradan da "selâm" kelimesi, ıstılah olarak, verilen kişiyle sulhu belirtmek ve onu tehlikelerden uzak olması için duâ etmek anlamındadır. "Sellemehullâhu mine'l-âfeh": Allah onu âfetten korudu.

"Selleme'ş-şey'e lehû": kurtarmak. "Eslemehullâhu": hafizahû sâlimen, Allah, sağlam ve sahih olarak korudu. "Teselleme minh": teberre'e minh, kurtulmak anlamlarına gelir.

   4. Güvenlik

    "Selâm: emân, güvenlik. Sulhle ortaya çıkan bir ortam.

   5. Hayır, iyilik

    "Selâm": hayr, rahatlık ve iyilik sağlamak. Bu ise yine sulh ve selâmet ortamında mümkündür. Canlılar için kaçınılmaz olan suyun elde edilmesini sağlayan "kova"nın, 'imâl, islâh, tamir ve ihkâmı yani sağlamlaştırılması' anlamlarında kullanılan "selm" kelimesi, selâmeti sağlayan aletlerin tedârikini ifade eder.

    Buraya ilâve edilmesi gereken mühim iki husus da vardır. Birincisi: Bu kökten gelen mübâlağa sıfatlarından olan ve sâlimun mine'l-afat yani tehlike, afat ve belâlardan uzak olan kimse anlamındaki "selîm" kelimesi "selâmet" anlamındadır.

    İkincisi ise yine mübalağa sıfatlarından "sellâm",'selâm' kelimesinin daha kuvvetli ifadesi karşılığıdır.

"Selâm" ise Allah'ın esmâ-ı hüsnasından (güzel isimlerinden) biri olup, bu kelime masdar vezniyle gelmiştir ve böyle kullanılır. Selâm isminin menşei ise iki asıl hususu ihtiva eder. Biri, Allah'ın "noksan sıfatlardan münezzeh oluşu", diğeri "kâinatı ve eşyayı bir nizam ve intizam dahilinde tutarak bir sulh ortamında idare ediciliği"dir. Yani Allah münezzehtir ve sulhun sahibidir.

    Bütün bunların ışığında şöyle denilebilir: S-L-M kökü, "sulh isteyen bir otoriteye, razı olarak ve saygı duyarak itaat edip, boyun eğip, inkıyâd ederek sağlanan bir ortamda, selâmet, güvenlik ve iyilik içerisinde yaşamayı ve bu halin devamı için gerekli faaliyetlere ve metodlara baş vurmayı ve kullanmayı" ifade eder.

 

   İslâm kelimesinin lügat manaları:

    Daha önce belirtildiği gibi İslâm kelimesi, 'Esleme' fiilinden bir masdardır. Bu fiilin anlamları ve İslâm kelimesinin vezni olan "if'âl" vezninin özelliklerine gelince: "Esleme" fiilinin lügat mânâlar. şöyle ifade edilir:

a) Esleme'r-raculu: inkâde, boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek, bas eğmek.

b) Esleme fulân: dehale fi's-silm ve huve'l-istislâm, sulhe girmek, sulhe dahil olmak, sulh yapmak.

c) Esleme fulân: tedeyyene bi'l İslâm, dehale fi Dîni'l-İslâm, sâra muslimen, İslâm'ı din edinmek, İslâm'a girmek, müslüman olmak.

d) Esleme emrehû ilallâhi: Allah'a teslim olmak, Allah'a varlığını teslim etmek.

e) Esleme vechehû lillâhi: ehlesâ dînehû lillâhi, hâlis ve samimi olmak, bütün kalbiyle bağlanmak.

f) Esleme'ş-şey'e ileyhi: defe ahû ileyh, ödemek, vermek.

g) Esleme fi'l-bey: te amele bi'sselem, selem alışverişi yapmak. Bir malın bedelini önce verip, malı belirli bir süre sonra almak.

h) Esleme'l-aduvve: hazelehû, yardımı bırakmak, yardımı kesmek (düşmandan)

i) Eslemehû li'l-heleketi: tehlikeye atmak

j) Esleme ani'l-emri: terekehû ba'de mâ kâne fih, bulunulan bir durumu veya bir şeyi terketmek.

k) Eslemehullâhu: hafizahû sâlimen, sağlam ve sahih yani tam olarak korumak.

   Ayrıca İslâm kelimesi ve türevleri genel olarak Hz. Muhammed'den önceki semâvî tevhid dinleri ve mensupları için de kullanılmıştır. Çünkü vahy'in kaynağı bir olup, o da yüce Allah'tır. Ona ve peygamberlerine "tabi ve teslim olma" niteliği önceki dinlerde de vardır. Kur'an-ı Kerîm'de bununla ilgili pek çok âyet- i kerîme vardır.

   Cenâb-ı Hak Nûh (a.s)'a vahyettiği gibi Hz. Muhammed'e de vahyettiğini bildirmiş (en-Nisâ, 4/163), Hz İbrahim ve ondan sonra gelen bazı peygamberleri ve mensuplarını "müslüman" olarak nitelemiştir.

   "Bir zaman Rabbi ona: "İslâm ol" dediğinde, İbrahim: "Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" demişti. İbrahim İslâm ümmetinden olmayı oğullarına da vasiyet etti. Ya'kub da onu tavsiye ederek: "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. O halde sizler sadece müslümanlar olarak can verin" dedi. Yoksa siz Yakub'a ölüm geldiği sırada yanında mı bulunuyordunuz? O zaman o, oğullarına: "Benden sonra neye tapacaksınız?" demiş, oğulları da: "Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek ilâha kulluk edeceğiz. Bizler O'na teslim olduk" demişlerdi" (el-Bakara, 2/131-133).

   Şu ayet-i kerîmede peygamberlerin mesajının temelde bir ve aynı olduğu ve bunun da İslâm'dan ibaret bulunduğu şöyle ifade buyurulur: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilen ve diğer peygamberlere Rableri tarafından verilene iman ettik. Onlar arasında bir ayının yapmayız, biz de Allah'a teslim olanlarız, deyin" (el-Bakara, 2/136).

   Ancak daha sonra yahudi ve Hıristiyanlık dininin bozulduğu ve mensuplarının şirke düştükleri bir önceki ayette şöyle anlatılır: "Kitap ehli: "Yahudi ve hristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız" dediler. Ey Muhammed! De ki: "Hayır biz bâtılı bırakıp hakka yönelen İbrahim'in dinine uyarız O, Allah'a ortak koşanlardan değildi" (el-Bakara, 2/135).

   Diğer yandan tesis (üç ilâhı bir sayma) inancının onları küfre düşürdüğü de ifade edilir: "Gerçekten, Allah Meryem'in oğlu İsa'dır, diyenler kâfir olmuşlardır" (el-Mâide, 5/72). "Şüphesiz ki: Allah üç ilâhtan biridir, diyenler, kâfir olmuştur. Oysa tek bir ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur" (el-Mâide, 5/73). "Yahudiler, Üzeyr Allah'ın oğludur, hristiyanlar da İsâ Allah'ın oğludur, dediler. Bu, onların ağızlarında geveledikleri câhilce sözleridir" (et-Tevbe, 9/30).

   Kur'an-ı Kerîm'de Hz. Musa'ya ve Tevrat'a tabi olanlara da "Nasrânî" adı verilmiştir. Hz. İbrahim'in temsil ettiği tevhid dini de "hanîf dîni" olarak isimlendirilir. Diğer yandan İncil, Tevrat veya Zebur'a tabi olanların hepsine birlikte, kutsal kitap sahipleri anlamında "ehl-i kitap" denilir. Nasrânîlere Hz. İsa'dan çok sonra, yunanca bir kelime ile "hristiyanlık" adı verilmiş, mensuplarına da "hristiyan" denilmiştir.

   Kur'an-ı Kerîm'de Hz. İbrahim'den söz eden on kadar ayette, O'nun "hanîf (hakka dönen, tam teslim olan, ibadet eden)" bir peygamber olduğuna yer verilir. "İbrahim ne yahudi idi ne de hristiyandı. Fakat o, doğruya yönelmiş, (hanîf) bir müslümandı. Müşriklerden değildi" (Âlu İmrân, 3/67).   "Şüphesiz ki ben, hakka eğilerek yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. (eslemtü) Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim " (el-En'âm, 6/79).

   Ancak geçmiş ümmetlerle ilgili olan ayetlerde geçen "müslim, müslimûn, müslimîn ve müslimeyni" gibi ifadeler "teslim olan, hakka tabi olan" anlamındaki "müslim" kelimesinin ikil veya çoğullarıdır. Nitekim Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail'in Kâ'be'yi inşa ederken yaptıkları duada bu anlamı görmek mümkündür: "Rabbimiz! İkimizi de Sana teslim olan kıl. Soyumuzdan da Sana teslim olan bir ümmet meydana getir" (el-Bakara, 2/128). Kısaca bu ayetlerde, önceki dinlere mastar şekliyle "İslâm"ın özel ad olarak kullanıldığını ifade eden bir ayet yoktur.

   Cenâb-ı Hak, Hz. Muhammed'in davet ittiği son dine ise özel ad olarak "İslâm" terimini kullanmıştır. Ayetlerde şöyle buyurulur: "Şüphesiz, Allah katında din İslâm'dır" (Âlu İmrân, 3/19).  "Eğer seninle mücadele ederlerse, de ki: "Ben Allah'a yöneldim. Bana tabi olanlar da". Kendine kitap verilenlere ve okur yazarlığı olmayanlara, de ki: "İslâm oldunuz mu?" Eğer müslüman olurlarsa doğru yolu bulmuş olurlar" (Âlu İmrân, 3/20).   "Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, onun dini asla kabul edilmeyecektir" (Âlu İmrân, 3/85).   "Allah, kimi hidayete erdirmek isterse onun gönlünü İslâm'a açar" (el-En'âm, 6/125).

   Bütün insanlığa hitabeden ve evrensel bir mesaj getiren son tevhid dini, en mükemmel düzeye ulaştırılmıştır. "Bugün dininizi sizin için ikmâl edip üzerinize nimetimi tamamladım ve din olarak size İslâm'ı seçtim" (el-Mâide, 5/3). Kendi devirlerindeki toplum ihtiyaçlarını karşılayan önceki semâvî dinler İslâm'ın gelişiyle yürürlükten kaldırılmış ve İslâm onların da yerini almıştır.

   İslâm'da, inanmadığı halde müslümanların hâkimiyetine boyun eğme, anlamı da bulunduğu için bazan "müslim" ile "mümin" farklı anlamlar taşıyabilir. Aşağıdaki ayette buna dikkat çekilir: "Ey Muhammed! Bedevîler; iman ettik, derler. Sen onlara şöyle de: Hayır iman etmediniz. Siz ancak; "müslüman olduk, yani teslim olduk" deyin. Çünkü henüz iman kalbinize girmemiştir" (el-Hucurât, 49/14).

   Bu duruma göre her mü'min, aynı zamanda müslim sayılır. Fakat her müslim mü'min (inanmış) olmayabilir. Yani bir kimse inanmadığı halde, çeşitli sebep ve menfaatler yüzünden İslâm'a boyun eğmiş olabilir. İslâm'a göre, inanmadığı halde, dış görünüş bakımından inanmış görünen kimse "münâfık" denir (bk. el-Bakara, 2/8-10).

   Ayrıca hadislerde de "İslâm"ın din ismi olarak zikredilmiş olduğu görülmektedir:

   Resulullah şöyle buyurur: "Allâh (tebâreke ve teâlâ) beni İslâm'la gönderdi" (Ahmed b. Hanbel, IV, 446).   "Rabbin bize Seni ne ile gönderdi?" O,"İslâm'la" dedi (Nesaî, Zekât, 1, 72).   İki kişi, (Hz. Peygamber'e) "Dinin nedir?" der, O da "Dinim İslâm'dır" der.

   İslâm'ın din ismi olarak kullanıldığı gayet açık bir konudur.

   İslâm kelimesinin menşeine gelince:

   Yukarıda, İslâm'ın bir din ismi olarak ayet ve hadislerde geçtiği bahsedilmiştir. İslâm kelimesinin, hangi lügavî anlamlardan ıstılah mânâsına ulaştığı, birşeye ismin nasıl verildiği, İslâm kelimesinin menşei ve bu menşei teşkil eden lügavî manaların bu ismin vezin özelliklerine göre neler ifade ettiği hususunda da şunlar kaydedilir.

   el-Cüveynî der ki: "Araplar bir şeyi, eğer delâlet ediyorsa, veya ondan bir sebebi (yani aralarında bir bağlılık) varsa, onu (karşılayan veya bağlantısı olan) şeyin ismiyle isimlendirirler." Bu ifadelerden, saf Arapça olan İslâm kelimesinin kendi masdar anlamıyla doğrudan bağlantılı olduğu anlaşılır. Bu durumda "esleme" fiilinin bu masdarı, ıstılahda yüklenecek bütün anlamları taşıyabilir.

   Bir dinin adı olarak kullanılan İslâm kelimesi için temelde iki anlam verilmiştir.

Bunlar ise;

1. İbn Fâris ve İbn Manzûr tarafından verilen tariflerdir. İbn Manzûr "ve'l-İslâm ve'l-istİslâm: el-inkıyâd" İslâm ve istİslâm: "inkıyad etmek, boyun eğmektir" der. İbnu Fâris ise "ve mine'l-bâb eydan el-İslâm ve huve'lin kıyâd" bu bâbda (yani S-L-M kökünün asıl anlam grubunda) İslâm, bizâtihi inkıyâdın kendisidir tarzında zikreder (İbn Faris, mü'cem makayisi luğa, III, 90; İbn Munzir, Lisanü'lArab, XII, 293).

2. İbn Kuteybe "el-İslâm: ed-duhûl fi's-silm ve huve'l-inkıyâd ve'l-mutâbe ah" İslâm sulhe giriştir, sulh yapmaktır, bu ise inkıyâd, boyun eğmek ve tâbi' olmaktır, der (Nuzhetü'l-A'yun, 136).

Bunlardan biri, diğerinin bir neticesidir. İbn Kuteybe'nin ifadeleri, açık olarak bizi, yukarıda verilen İbn Fâris ve İbn Manzûr'un açıklamalarına uygun bir sebeb-sonuç münasebeti ekleyerek 'inkıyâd sulhu netice verir' der, öyleyse İslâm, 'inkıyadla hasıl olmuş bir sulh ortamında yaşamaktır' fikrine ulaştırır.

   Çok özet bir ifadeyle "bir din olarak İslâm, Allâh'a inkıyaddan hasıl olan, O'nun sulh ortamında yaşamanın adıdır."

Ayrıca burada, menşe' meselesine ilâve edilecek şu manalar da vardır: Teslim olmak, ihlâslı olmak. İslâm dini için temeli teşkil eden manaların "inkıyâd etmek, sulh yapmak, teslim olmak, ihlaslı olmak"tan ibaret olduğu yukarıda zikrettik.

 

   İslâm kelimesinin şer'î anlamıyla kazandığı genişleme:

   1. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in verdiği tarifler:

   Hz. Peygamber (s.a.s.) bir çok hadislerinde İslâm'ı muhtelif konularla birlikte zikreder. Bunlar, genellikle bir bütünün parçalarıdır. Bir takım hadislerde de vardır ki, İslâm'ın dîn ve şerîat yönünden en güzel tarifi mahiyetindedir. Dînî tarif için Cibrîl hadisi ile Abdu'l-Kays kabilesinin özel olarak gönderdiği heyete Hz. Peygamberin verdiği cevaplar en önemlileridir.

   ... Ebû Hureyre (r.a) şöyle demiştir:

   Bir gün Resulullâh (s.a.s) meydanda oturuyordu. Yanına bir adam geldi ve:

-İman nedir? diye sordu.

-Resulullâh:

-İman Allâh'a, meleklerine, Allah'a kavuşmaya, peygamberlerine inanman; aynı şekilde (öldükten sonra) dirilmeye inanmandır, cevâbını verdi. O zat:

-İslâm nedir? dedi.

-Resulullâh:

-Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak kılmaman, namazı dosdoğru kılman, farz edilmiş zekâtı vermen, ramazanda oruç tutmandır, buyurdu.

Sonra o zat:

- İhsan nedir? diye sordu.

Resulullâh:

-Allah'ı sanki görüyormuşsun gibi ibadet etmendir; eğer sen Allah'ı görmüyorsan şüphesiz O seni görmektedir, buyurdu. O zat:

- Kıyamet ne zaman? dedi.

Bunun üzerine Resulullâh:

-Bu meselede sorulan, sorandan daha âlim değildir. (Şu kadar var ki kıyametten önce meydana gelecek) alâmetlerini sana haber vereyim. Ne zaman satılmış câriye sâhibini (yâni efendisini) doğurur, kim oldukları belirsiz deve çobanları yüksek bina kurmakta birbiriyle yarışa çıkarsa kıyametinleri görülmüş olur. (Kıyâmetin vakti) Allah'tan başka kimsenin bilmediği beş şeyden biridir, buyurduktan sonra: "O saatin ilmi şüphesiz ki Allah'ın nezdindedir. Yağmuru (mukadder olan vakitte ve yerde) O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç bir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. şüphesiz Allah (her şeyi) bilendir. Her şeyden haberdardır" (Lokmân, 31/34) ayetini tilavet eyledi. Sonra o zat arkasını dönüp gitti. Resulullâh: "Onu geri getirin " diye emretti; fakat sahâbîler onun izini bulamadılar. Bunun üzerine Resulullâh: "İşte bu Cibril'dir. İnsanlara dinlerini öğretmek için geldi" buyurdu.

   Ebû Abdillâh bu hadiste zikredilen şeylerin hepsini imandan kıldı.

   Yukarıda zikredilen hadisteki Hz. Peygamberin "İşte bu Cibril'dir, insanlara dinlerini öğretmek için geldi" ifadesinden, bilhassa iman, İslâm ve ihsânın dinden ibâret olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre İslâm dini, imân esaslarına inanmak, İslâm'ın erkânını yerine getirmek ve ihsan sahibi olmaktır.

   en-Nevevî, Muslîm'in Sahih'ine yaptığı şerhte "İslâm, (iman esaslarını) tasdik, (kelime-i şehâdeti) söylemek ve (İslâm'ın rükünleriyle) amel etmekten ibarettir" der, İslâm'ı, bir din olarak geniş anlamıyla verir.

   Din kelimesi, tâat anlamında olduğuna göre, kalbin tâati iman ve tasdik dilin tâati, şehâdet, ikrar yani kavl, insan uzuvlarının (cevârihin) tâati ise ameldir, yani emredileni, şer'î ve meşru olanı yapmaktır. "Allah katında din, şüphesiz İslâm'dır" (Âlu İmrân, 3/19) âyetindeki hedef yukarıda zikredilen iman, İslâm ve ihsanı içerisine alan İslâm dinidir.

"Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, o kimseden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek" (Âlu İmrân, 3/85) ayeti "Muhammed'in getirdiğin dinden başka bir din arayandan, aradığı din kabul edilmeyecektir" şeklinde açıklanır. "Muhammed'in dinine İslâm ismi verilir, Dînu'l-İslâm (İslâm dini) denilir" ifadesiyle İslâm dininden maksadın, Hz. Muhammed (s.a.s)'in tebliği ettiği din olduğu anlaşılır (Bedrüddin el-Aynî,. Umdetü'l-karî, I, 109-110).

   Kâdî İyâd ise bu hadisi kasdederek "Şeriat ilimlerinin tamamı bu hadise bağlıdır ve bundan şube şube olmuş yayılmıştır", demektir (Aynı, a.g.e., I, 291).

   Bize Ubeydullâh b. Mûsâ şöyle dedi: Bize Hanzalatu'bnu Ebî Süfyân, İkrime b. Halid'den, o da İbn Ömer'den haber verdi. İbn Ömer (r.a) şöyle demiştir: Resulullah şöyle buyurdu: "İslâm, beş şey üzerinde kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allâh'ın Resulu olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek hacc etmek, ramazan orucunu tutmak" (Buhârı, iman, 1).

   Şer'î bir tarif olarak, İslâm'ın beş rükün üzerine bina edildiğini belirtmektedir. Hadis şârihleri, bu hadisi izah ederken madem binanın direkleri ve sütunları var, öyleyse temeli, duvar ve çatısı olmalıdır derler. Temeli iman esasları rükünleri yukarıda zikredilen beş husus, duvar ve çatıyı yani koruyucu unsurları ise müeyyidât ve yaşama nizâmları olmaktadır.

 

   Tefsir, kelâm ve dil âlimlerinin, asıl lügavî mânâlara verdikleri şer'î anlamlara gelince:

a) et-Taat: tâat itaat, ibadet, kulluk etmek. Bu anlamıyla "Din" karşılığıdır. Çünkü din taattır.

b) el-İzân: İzân, boyun eğmek, itaat etmek. Bu kelime Kur'an'da zâlim kişilerin, zulmü bırakıp itaat etmesi anlamında kullanılır. Zulümden dönüşü ifade eder (en-Nûr, 24/49).

c) el-Hudû: Hudû, boyun eğmek itaat etmek. Bu kelime Kur'an'da kâfirler için kullanılır. Kâfirin küfrü bırakıp imana gelmesi ve İslâm'ı yaşaması, ibadet etmesi anlamındadır. Küfürden İslâm'a dönüştür (eş-Şuarâ', 26/4).

d) es-Sulh: Sulh. Bu anlamıyla, kişinin, Allah, cemiyet ve idare ile karşılıklı rıza ile barış içerisinde olması ifade edilir.

e) el-Emân: Emân, güvenlik. İslâm, fert ve cemiyete güvenlik sağlar.

f) el-Hulûs: Hulûs. Bu kelime iki anlamda kullanılır: Biri tehlikelerden beri olmak, diğeri ise saf, temiz ve halis olmaktır. İslâm, bir kurtuluştur, kalb dile ve tavırların tutarlı ve samimi olmasıdır.

g) el-Berâ'etu mine'ş-şevâibi'z zahire ve'l-bâtıne: Açık ve gizli lekelerden uzak olmaktır. Bu anlamıyla, ibadeti ve taati ve inançları sadece Allâh'a ait tutmak, ihlaslı olmaktır,

h) el-Müslimûn, ehlu'l-İslâm: Müslümanlar. Bu anlamıyla kullanılması İslâm'dan mecazdır.

i) Ahdu'l-İslâm, el-Asru'l-İslâmî: İslâm dönemi, İslâmî asır.

j) el-İmân: İman, İslâm'ın inanılması gereken umdèlerine itikattır. İman, İslam'la aynı anlamda kullanılır, Mâturîdîlerde olduğu gibi biri diğerinin aynıdır.

   İman ve İslâm terim olarak ayrıdır, fakat biri diğersiz olmaz. İmansız İslâm olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman olamaz. Eş'ârîlerin kanaati budur.

   İman ve İslâm ayrı ayrı şeylerdir. İmân bir inanmadır. İslâm bir otoriteye zorunlu itaattir. Bu durumda imânda kişi zorlanamaz. İslâm'da şekil olarak zorlanır. Hanbelîlerin kanaati budur. Fiiliyatta bu zorunluluğa "istİslâm" derler.

el-İstİslâm: İstislâm, zorunlu olarak itaat. İmlâmda "istislâm" fikrinde olanlar, fiiliyatta zorlama olacağını kabul ettikleri gibi, bunların bazısı iman rükünleri içindeki kadere imanın yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğunu kabulde, ferdin başına gelen imtihan yollu belâ, sıkıntı, darlık ve âfete itirazsız kabülünü de kasdederler.

l) el-mâlul-meşrûah: Dinin cevaz verdiği ameller, işler anlamında bazan kullanılır.

İslâm dinini bazı yönlerini ifade eden ve onun yerine bazan kullanılan S-L-M kökünden diğer isimleri ise şunlardır:

a) Selem: Bu isimle İslâm'dan "Allâh'a' ibadet ve tâatte olmak ve emirlerine inkıyâd etmek" kasdedilmektedir.

"Selem: İtaat ve inkıyad anlamıyla İslâm'ın isimlerinden biridir."

"Size selam veren kişiye mü'min değilsin demeyiniz" (en-Nisâ, 4/94).  Selem, itaat etmek ve inkıyadı takdim etmektir. İslâm da ancak taati Allâh'a ait tutmak ve emrine inkıyad etmek bağlanmaktır. İbn Ömer "Filanca ile selem alışverişi yaptım" demekten hoşlanmazdı, "Bu ismin sadece Allah'a taat için kullanılmasını başka şeyin buna karıştırılmamasını sevmekteyim" derdi.

b) Silm: Bu ismiyle İslâm, şeriatın tamamına uygun hareket etmektir.

Cenâb-ı Hakk'ın "Ey imân edenler, topluca silm'e giriniz " (el-Bakara, 2/208) âyetindeki silm kelimesi Sulh ve İslâm anlamındadır (Ebû Hayyan el-Endülüs Tuhfetü'l-Erib, 140).

c) Selm: İslâm'ın sosyal yapıdaki sulh yönünün ismidir.

bn Manzûr, Lisânü'l-Arab (XII, 295). da "ve's-Selm: el-İslâm", Selm, İslâm'dır. "ve's-Selm: el-istihza' ve'l inkıyâd ve'l-istislâm", Selm: İtaat, inkıyâd ve bir otorite karşısında boyun eğmektir, der. es-Sicistânî ise Nuzhetu'l-kulûb (s. 128) da "ve's Selmu ve's-silm...: el-İslâm ve's sulhu eydan" Selm ve Silm: İslâm ve sulh'tur, tarzında zikreder.

Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere "Selm, İslâm'ın itaat, inkıyad ve boyun eğişle hasıl olmuş bir sulh ortamı olmasına isimdir.

 

   İslâm'ın temel özellikleri:

    Kur'an, İslâm'da esas olanın Allâh'a inkıyad etmek ve ihlaslı olmak olduğunu, İslâm'ın zıddının ise küfr, şirk ve câhiliyye olduğunu ifade buyurur. İnkıyad etme boyun eğme ve itaat etmek, bizzat İslâm'ın kendisidir. Cenâb-ı Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurur: "(De ki) O'nun hiç bir ortağı yoktur; bana sadece bu emrolundu ve ben müslümanların (teslim olanların, itaat edenlerin) ilkiyim" (el-En'âm, 6/163). "Hayır, Rabb'ine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükmü, içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe imân etmiş olmazlar" (en-Nisâ, 4/65).   "Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin; ancak ayetlerimize inananlara sen duyurabilirsin, işte onlar müslümanlar (teslim olanlar) dır" (en-Neml 27/81, er-Rûm 30/53).

"Sonunda erginlik çağına erince ve kırk yaşına varınca: 'Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimete şükretmemi ve benim hoşnud olacağın yararlı bir işi yapmamı sağla, bana verdiğin gibi soyuma da salâh ver, doğrusu sana yöneldim, ben, kendini sana verenlerden (müslümanlardan)im' demesi gerekir" (el-Ahkâf, 46/15).

İhlâs: Yapıları ibadet ve işlerde yalnız Allah'ın rızasının esas alınmasıdır.

İhlâsı bozan şeyler şöyle sıralanabilir: Müslümanlar arasında tarafgirlik ve adâvet, bozuk siyâsî, hayat riyâkarlık (şirk-i haftı) olan şöhretperestlik, insana kendini çok çekici gösteren, kendini beğenmişlik dediğimiz tarihe şa'şalı geçmek ve iyi görünmek, dini, maddî ve mânevî bir gaye ve maksada alet etmek, bu maksat için rekabete girmek.

İhlas, ihsanın neticesidir.

Ferd, tahkiki imanın kuvvetiyle, Allah'ın marifetini netice veren masnûattaki imanı tefekkürle hasıl olan huzurla, Cenâb-ı Hakk'ın hazır ve nazır olduğunu düşünerek, O'nun huzurunda başkalarına bakmak ve meded aramak o huzurun edebine aykırı olduğunu düşünmek ile riyadan kurtulup ihlâsı kazanır. İhlas, şirkin zıddıdır.

"Biz sana Kitâb'ı hakk olarak indirdik. O halde sen Allâh'a dîn (tâat)i O'na yalnız hâlis kılarak ibâdet et" (ez-Zümer, 39/2).   "De ki: Dîn (tâat)i Allah'a hâlis kılarak O'na ibadet etmekle emrolundum" (ez-Zümer, 39/ 11).   "De ki: Allah'a, yalnızca O'na dîn (tâat)imi hâlis kılarak, ibâdet ederim" (ez-Zümer 39/14). 

   Müminlere hitaben:

   "O halde siz, Allah'a dîn (tâat)i yalnız O'na has kılarak yalvarın, kâfirler hoşlanmasa da" (el-Mü'min 40/14).   "O, daima diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Din (tâat) i yalnız O'na has kılarak O'na yalvann. Her türlü hamd (övgü), alemlerin Rabb'ine mahsustur" (el-Mumin, 40/65).  "İyi davranışlar içinde kendini bütünüyle Allah'a veren kimse, şüphesiz en sağlam tutacağa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a varır" (Lokmân 31/22).   "İşlerinde doğru olarak kendisini, Allah'a hâlisâne teslim eden ve hakka yönelen İbrahim'in Allah'ı bir tanıyan dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrâhim'i dost edinmişti" (en-Nisâ, 4/125).

   Müşriklerin ifadesine yer verilerek de şöyle buyurulur:

   "Öncekilerde olduğu gibi, bizde de bir kitap olsaydı, Allâh'ın içten bağlanan kulları olurduk"derlerdi. Böyleyken şimdi onu inkâr ettiler. Artık ileride bileceklerdir (es-Sâffât, 37/167-170).

   Hz. Peygambere hitaben:

   "Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, "Ben bana uyanlarla birlikte Allâh'a ihlâs ile bağlıyım" de" (Âlu İmrân, 3/20).   "... Ben, alemlerin Rabb'ine ihlâsla emrolundum" de (el-Mümin 40/66).

 

 

 

   şirk: Kâinatın ve mevcûdatın sahibi Allah'a ortak koşmak en büyük zulümdür, onu inkâr etmektir. Allâh'ın zatında, sıfatında, rububiyetinde ve icraatında, ortağı, benzeri yoktur ve olamaz. Kâinattaki nizam ve intizam şirke yer olmadığına en büyük delildir.

 

   Amellerde, Allah'ın rızasından başka bir niyet ve maksat taşımak gizli şirk (şirk-i hafî)dir. Gizli şirkin menşei enâniyettir. Eğer gizli şirk katılaşır ve artarsa, esbâb şirkine, oradan da küfre, en nihayet tatil'e yani Hâlıksızlığa ulaşır. Kelime-i tevhidin tekrar ile zikrine devâm etmek, kalbi pek çok şeyler ile bağlayan bağları koparmak ve insanda bulunan özelliklerin kendilerine uygun ortaklarıyla olan alakalarını kesmek içindir. "Doğruya yönelmiş (hanif) olarak yüzünü dine çevir (taatini yap), sakın müşriklerden (puta tapanlardan) olma!" (Yunus 10/105).   "Sonra sana, doğruya yönelen (hanif) İbrahim'in dinine uy!" diye vahyettik. Çünkü O, müşriklerden değildi" (en-Nahl 16/123).   "Sana indirildikten sonra Allah'ın ayetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Rabbine dâvet et, sakın müşriklerden olma!" (el-Kasas 28/87).

   Hz. Peygambere ve müslümanlara hitap:

   "Allah'a yöneldiğiniz halde, O'na karşı gelmekten sakınınız, namaz kılınız, fırka fırka olup dinlerinde ayrılığa düşen, her fırkasının da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız" (er-Rûm 30/31-32).

   Küfr: Nimeti inkârdır. İman ve İslâm bir nimettir. Bu nimeti inkâr etmek, imansızlıktır. İnkar ise ya imanın hükümlerini nefyetmek ve inkar etmektir ki bu tarz olan dalâlet, hakkı kabul etmemektir. Kabulün yokluğudur (adem-i kabûl), ya da imanın nefyini değil, belki imanın zıddına gidip, batılı kabuldür, hakkın aksini ispattır, yokluğun kabulü (kabûl-i adem)dür, buna cahd denilir...

 

 
  Bugün 18 ziyaretçi (25 klik) kişi burdaydı!


REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM

 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol