vuslatyeri
  => 16. Sayı (Mart 2008)
 
 



16. Sayı (Mart 2008)   


  Editörden A. Cihangir İŞBİLİR

 “Mele-i Âlânın Arzda medâr-ı süruru”

Başlıktaki ifade Üstad Bedîüzzaman Hazretleri’nin en önemli talebesi Husrev Efendi’ye âit. Bedîüzzaman Hazretleri’ni en iyi tanıyan ve tanıtan şahıs Husrev Efendi idi. Husrev Efendi’yi de en iyi tanıyan ve tanıtan şahıs Bedîüzzaman Hazretleri idi.

Bu iki zâtın aralarındaki irtibat ve îman ve Kur’ân hizmetinde omuzdaş olmaları Allah’ın bu asır insanlarına büyük bir ihsanıdır. Husrev Efendi, Bedîüzzaman Hazretleri’ni her zaman büyük bir ‘mürşid’, ‘üstad’, ‘hâmî’, ‘hoca’, ‘müceddid’ olarak tavsif etmiş ve ömrünün sonuna kadar ona göre hareket etmiştir.

  Planlı Olmak Sünnetullaha Uygun Hareket Etmektir İdris FERİD

 Başarılı olmak istiyorsak, sünnetullaha uyup, yapacağımız işlerin (günlük, aylık, yıllık) planlarını yapmak zorundayız.

Plansız bir hayatın neticesi çoğunlukla kötü bir hayattır. “Rastgele” yaşantı, verimsiz bereketsiz bir yaşantıdır. Hayatta hedefi olan ve bu hedefe göre hayatını planlayan insanlar, hayatlarını en güzel bir şekilde değerlendiren, şekillendiren insanlardır.

Ortalama bir insanın, iş hayatında -normal koşullarda,- sahip olduğu potansiyelin sadece % 30’u ile % 40’ını kullandığı tahmin edilmektedir. Geriye kalan % 60, 70 arasındaki süre ise boşa akıp gitmektedir.

1. SÜNNETULLAHDA PLAN

İman esaslarından kadere ve kazaya iman en çok tartışılan konulardan biridir. Kısaca kader, Allah’ın olmuş olacak her şeyi bilmesi ve Levhi Mahfuz’a yazması, (tabir caizse yapılacak işlerin planlanması), kaza ise, Levhi Mahfuz’a yazılmış olan şeylerin vukua gelmesidir. (Planın tatbik edilmesi).


  Üç Çınarın Hikayesi  
 Nevzat SAĞCAN
Ah! Serin toprağa düşen çınarlar...
Bu dağlar sizi rahmetle anarlar,
Ses versinler Sav’dan akan pınarlar.

Elveda dediler, Hakk’ın erleri;
Bir Cuma sabahı aldık haberi.

Günleri, asırlık zaman olanlar,
Nur yoluna nurlu kervan olanlar,
Ey karanlık geceye tan olanlar!
 
  Avrupa’da Müslüman olmak Ahmet BAKCAN

 Bir ucu İskandinav ülkelerinden Tarifa açıklarına kadar giden, diğer ucu da Ural dağlarına kadar varan ve bugün 27 ülke ilâ 450 milyon insanı barındıran Avrupa kıtası, diğer adıyla ihtiyar kıta, çok kültürlü ve çok çeşitli dinlere ev sahipliği yapsa da umumen 35 milyon Müslümanın yaşadığı bu toplumun temel değerleri, Hrıstiyan ve Musevî değerlerine göre lâik bir çerçevede düzenlenmiş bir toplum değerleridir.

 

  Tesettür Fıtrîdir Metin Said SERDENGEÇTİ

 Evini ve tesettür emrini esaret görüp görenek belasıyla açılıp saçılan, kendini sokağa atan bir kadın, işte asıl o zaman esarete düşmektedir. Birçok pis nazarların mahkûmu olmaktadır. Evinde yabancılaşan, buna bedel dışarıda herkesle ahbap olan erkek ve kadın, sosyal çözülmenin ve ahir zamandaki en büyük fitnenin en önemli unsurudur.


Sözlükte “bir şeyin içinde veya arkasında gizlenmek” anlamına gelen tesettür, dinî bir kavram olarak, kişinin bir zaruret olmaksızın açılması ve bakılması helâl olmayan uzuvlarını örtmesi demektir. Bu kavramdan daha çok kadınların, yabancı erkeklere karşı, eli ve yüzü dışındaki uzuvlarının örtünmesi anlaşılmaktadır. (1)


Risâle-i Nur’da Başarının Formülleri M. TEBER

 

(BÖLÜM 1: BİR FORMÜL ARAYIŞI)

Başarının formülünü ortaya koyduklarını iddia eden bu kitaplar Allah, kader, nefis, şeytan, duâ, inayet gibi kavramları hesaba katmadığı için bence tam olarak gerçekleri yansıtmıyordu. Her şeyi elinde bulunduran ve insanın yaratıcısı olan Yüce Allah’ı hesaba katmadan ortaya konan formül nasıl başarılı olabilirdi ki? Kısacası batıda dikilmiş olan elbise bize dar geliyordu.

Bundan yaklaşık 10 yıl önceydi. Yani 98’li yıllardı. Üniversite sınavına dolu dizgin hazırlanıyor bir yandan deliler gibi kitap okuyordum. Türk-dünya klasikleri ile kişisel gelişim kitapları daha çok ilgimi çekiyordu. O zamanlar başarının formülünü ortaya koymaya çalışan kişisel gelişim kitapları Türkiye’de yeni yeni revaç buluyordu. Ve piyasaya çıkan kişisel gelişim kitapları çok büyük oranda çeviri kitaplardı.

 


  Kelimelerin İçini Doldurmak Mustafa YANKIN

 Kuzaa kabilesinin Bula boyundan Resûlullah (sav)’ın huzurunda Müslüman olan iki adam vardı. Bunlardan biri şehit oldu, diğeri bir sene geç öldü. Talha bin Ubeydullah şöyle dedi: Rüyamda bunlardan geç ölenin şehit ölenden önce cennete girdiğini gördüm ve bu tuhafıma gitti. Bunu Resûlullah (sav)’a anlattım.

Resûlullah (sav) da: “Birinci şehit olduktan sonra öteki kardeş ramazan ayında oruç tutmuş, bir sene zarfında altı bin rekât farz ve şu kadar nafile namaz kılmamış mıydı? Aralarında yer ile gök arasındaki mesafeden daha büyük fark vardır.” buyurdu.

Namaz büyük ve sevabı sonsuz bir hasenedir. Namazın sevabında bütün dünya bana ortak olsa umurumda değildir.” diyor, Abdullah ibn-i Ömer (ra). İmam-ı Rabbani (ra) de Mektubat isimli eserinde şu bilgiyi aktarıyor: “İmam-ı Azam Hazretleri abdestin bir adabını uzun yıllar sonra öğrendiği için kırk yıllık namazını yeniden kılmıştır.”

 


  Ya Müheymin! Ufuk ABDÜLKERİM

 

 Nihayet kendime geldim de…

Sana geldim.

Huzurundayım.

Yoğun korkularımla,

Derin sevgilerimle,

Cayır cayır yanan yüreciğimle sana geldim.


Kollarını açmış beni mi beklersin?

Ne kadar da yücesin!

 


  Bedîüzzaman Said Nursî (rh)  
 Ali Ulvi KURUCU

Bediüzzaman,

kudretli bir ıslahatçı ve

harikalar harikası bir “Pedagog”

-Mürebbî- olduğunu, yetiştirdiği

tertemiz nesille fiilen isbat etmiş ve

iktisad tarihine nurdan pırıltılarla

yazılan bir atlas sahife daha ilâve eden bir nâdire-i fıtrattır.

Gayesinin ulviyetinden, davâsının ihtişamından ve imanının azametinden feyiz ve ilham alan bu kutbun câzibesine takılanların adedi günden güne çoğalmaktadır.

Akıllara hayret veren bu ulvî hadise; münkirleri kahrettiği gibi, mü’minleri de şâd ve mesrur eylemekte devam edip gidiyor.


  Bedîüzzaman Hazretleri’nin Kabri Neden bilinmiyor? Feridun ŞAMİL

 “Isparta vilayetinde kıymettar kardeşlerimin kucaklarında, teslim-i ruh edip,

o mübarek toprakta defnolunmamı kalben niyaz ettim. Isparta benim için

taşı-toprağı ile mübarektir onun için ben kabrimi o havalide istiyorum.”

Bedîüzzaman Said Nursî (rh)

KABİR ZİYARETİ

İslâmiyet’in ilk yıllarında, Peygamber Efendimiz (sav) kabir ziyaretlerini yasaklamıştı. Çünkü Yahudi ve Hıristiyanlar, aziz saydıkları kimselerin kabirlerini ibâdet yeri haline getirip, o kabirlere secde ediyorlardı. İslâm dininin gayesi ise tevhid akidesini kalblere yerleştirmek olduğundan Hz. Peygamberimiz (s.a.v) tehlikeli gördüğü kabir ziyaretlerini yasaklamıştır. İslâmiyet tanındıktan, tevhid inancı gönüllere iyice yerleşip Müslümanlar tarafından gayet iyi anlaşıldıktan sonra, Peygamberimiz (s.a.v) kabir ziyaretlerine koyduğu yasağı kaldırmıştır.


“Hayatımda İki Şeyi Bilmiyorum: Korkmak ve Unutmak!”  
Afra Betül IŞIKLI

Bedîüzzaman Hazretleri’nin doğduğunda, etrafına mânâlı mânâlı baktığını, fakat hiç ağlamadığını…

- Hz.Üstadın göbek adının Rızâ olduğunu, Babasının adının Mirzâ, annesinin adının Nûriye olduğunu…

- Bedîüzzaman Hazretleri’nin dedelerinin Isparta’dan gittiğini. Dedesinin ismi Ali, onun babası Hızır, Onun babası Mirza Halid onun babasının da Mirza Reşan olduğunu…



  Nur Talebesi Olmak Mehmet KÖROĞLU

 Risâle-i Nur Talebesi olmanın kazandırdığı mühim neticeleri, yüksek dereceleri külliyâtın muhtelif yerlerinde görüyoruz. Ezcümle, şirket-i maneviyeye dahil olmak, îmanla kabre girmek, melâikenin bile hürmet ve duasına mazhar talebe-i ulûm-i dîniye sınıfına dahil olup şühedâ mertebesine vâsıl olabilmek gibi pek yüksek kârları vardır.

Risâle-i Nur’a talebe olup bu yüksek kârlardan nasıl istifade edilebileceğini anlamak icin üç mevzuyu beraberce idrak etmek gerekmektedir.


1- Risâle-i Nur Talebesi ünvanı nasıl elde edilir, nasıl talebe olunur?

 


  Yaşasın Ümit Ölsün Yeis Zeynel YILDIRIM
 Bugün İslâm dünyasının en mühim mes’elesi, İslâmın ruhunu teşkil eden birliğin ve kardeşliğin yeterli seviyede olmaması, ittihadı İslâmın bir türlü tesis edilememesidir. Yaklaşık bir buçuk milyar kalbin beraberce, aynı gaye için atması ve elliyi aşkın ülke insanının aynı dert ve aynı heyecanla birlikte hareket etmesi gerekirken, durum maalesef mütegallip güç odaklarının beklentisi istikametinde, tam tersidir.

Kur’anı Azimüşşan bizlere; “Allah’ın ipine, hep birlikte, sımsıkı sarılın ve parçalanmayın!” diye emrederken, keza ezel canibinden; “Birbirinizle çekişmeyin! Yoksa içinize korku düşer de (size heybet veren) rüzgârınız (gücünüz, kuvvetiniz) gider!” diye seslenirken, üzülerek gözlüyoruz ki ne yüreklerin birlikte çarpması, ne de İslâm ülkelerinin hareket noktaları ortaktır.


  Yazının İhtişamı: Celî Yazı Yusuf BİLEN
 Tamamen Osmanlı hattatları tarafından keşfedilen celî dîvânî, dîvânînin celîsi manasına geliyorsa da ikisi arasında fark vardır. Celî dîvânî, dîvânîye nispetle daha geniş bir kalemle yazılır. Harfleri daha süslüdür ve istifli yazılır.
 
Harfler sülüsteki gibi birbirini keser. Kompozisyon îcâbı satırda boşluk bırakılmamasına dikkat edilir. Harf bünyeleri daha girifttir. Aklâm-ı sitte’de kullanılan tezyînî işâretler bu yazıda da kullanılır.

Cami, çeşme, mezar taşı, mimârî eserler ve büyük levhalardaki istifli yazıların nasıl yazıldığını çoğumuz düşünmüşüzdür. Hele caminin merkez kubbesindeki yazının oraya nasıl yazıldığını, nakşedildiğini merak etmişizdir. Yazımızda bu konuyu îzâh etmeye çalışacağız. Hat san’atı ıstılahında bu çeşit yazılara “celî yazı” denir.


  Filistin  
 Arif Emre GÜNDÜZ


Yahudiler, aşırı hırslarından ve dünyaya olan aşırı düşkünlüklerinden târih boyunca hep manevî tokatlar yemişler, zillet içinde yaşamışlar ve bulundukları topraklardan sürgün edilmişlerdir.

Boyundurukları altında oldukları milletler, onlara katliamlar yapmış, mallarına el koyup yaşadıkları topraklardan kovmuşlardır. En sonuncusu ve bütün dünyanın gözü önünde yaşanan 2. Cihan Harbinde Almanya’da cereyan eden soykırım hâdisesi de bu vaziyete bir misâl olsa gerek.

Neredeyse Yahudileri topraklarından atmayan Avrupa devleti yok gibidir. İngiltere, Fransa, Almanya başta olmak üzere İspanya, Portekiz, İtalya, Belçika ve Rusya, Yahudilere yapılan sürgün noktasında önde gelen ülkelerdendirler. Bunlara sırasıyla birkaç misâl verecek olursak, aşağıdaki hâdiseleri sıralayabiliriz.


Temessülün Aksâmı Muhtelifedir (Lemaat Tahlilleri -3) Cemaleddin ŞENER

 Lemaat Tahlilleri (3)

Eğer güneş canlı olsaydı ve harareti onun hayatı ve ışığı onun şuuru olsaydı aynadaki aksi de canlı ve şuurlu olurdu ve bu haliyle onun akisleri,

meleklerin âlem-i misalin aynalarında aksetmesine benzerdi.

1- Ayinede temessül, münkasım (dır) dört sûrete:

1-Ya yalnız hüviyet (yani sûret);

2-ya (hüviyetle) beraber hâsiyet (yani özellikler);

3-ya hüviyet hem şû’le-i mahiyet (yani aslının bir parıltısı);

4-ya mahiyet, (ve) hüviyet.

1- Aynada akseden görüntüler dört kısma ayrılır.

1- Bazı şeylerin yalnızca hüviyeti, yani sûreti, yani görüntüsü akseder. (Haşiye: 1) Bunun misali insan gibi maddî varlıklardır. Maddî varlıkların aynada sadece görüntüleri akseder.

  Bulmaca Cemaleddin ŞENER

 

 

 

 

 

 

 

 

15. Sayıdaki (Şubat) bulmacamızın cevabına buradan ulaşabilirsiniz.

 
  Bugün 12 ziyaretçi (46 klik) kişi burdaydı!


REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM

 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol