vuslatyeri
  => 17. Sayı (Nisan 2008)
 




17. Sayı (Nisan 2008)   


  Editörden A. Cihangir İŞBİLİR

 İmanın en üstünü

Bir vakit bir aklıevvel bana “Siz hep îmanla, tevhidle meşgulsünüz; îmanı elle tutulur bir şey mi zannediyorsunuz?” demişti. Ben de ona şöyle demiştim: “Kur’ân’ın üçte birisi tevhidden bahseder, daha sonra nübüvvet, daha sonra ubudiyet, daha sonra da haşir ve adalet bahisleri vardır ki, bunlara anasır-ı erbaa denilir. Hem Kur’ân’da ‘îman’, ‘hicret’, ‘cihad’ sıralaması vardır.”

  Habibullah’ın şahs-ı manevîsi M. Zakir ÇETİN

 Evet nasıl ki “Yaş veya kuru hiçbir şey yoktur ki Kur’ân’da bulunmasın.” (En’am, 6/59) Meâlindeki âyetin ifadesiyle bütün ilimler Kur’ân’da bulunduğu gibi, Kur’ân’ın da bütün mânâları Fâtiha suresinde mevcuttur. Fâtiha’nın da bütün mânâları Besmele’de toplanmıştır. Besmele’nin de umum mânâsını başındaki ‘be’ harfi ifade eder. ‘Be’ harfinin mânâsı ise şöyledir: Cenâb-ı Hakk ferman eder: (?? ?? ? ???) yani “Bu güne kadar ne olup bitti ise ben yaptım, bundan sonra da ne olacaksa ben yapacağım.” Cümlesi her şeyi içine alıyor. Aynen öyle de kâinat kitabının Fatihası insandır, o fatihanın besmelesi Hazret-i Muhammed (sav)’dir. Peygamberimizin mübarek kalbi ise O besmelenin başındaki ‘be’ harfidir.

  Hz. Muhammed (asm)’ın hak peygamber olduğunu nereden bileceğiz?  

 Ayşegül Hilal BERRAK


Hz. Muhammed’din (asm) kendisinden önce gelen peygamberler ve semavi kitaplar, peygamberliğinden önce olan harikulade haller, elindeki Kur’an-ı Azim’üş-şan, getirdiği kanunlar, şahsiyetinin mükemmelliği, asr-ı saadeti, kendisinden sonraki alimler ve veliler ve gösterdiği bine yakın mucize peygamberliğine delildir…

Hz. Muhammed’den (asm) önce gelen her bir peygamber O’nun (asm) peygamberliğine ayrı birer delildir.

Hz. Muhammed’den (asm) önce gelmiş bütün peygamberler O’nu sözleriyle, ahlaklarıyla ve mucizeleriyle tasdik ettiler.

Sözleriyle tasdik ettiler; çünkü onlar da Hz Muhammed (asm) gibi “Allah’ın varlığını ve birliğini” dava etmişlerdir. Ve gerek suhuflarında gerek kitaplarında peygamber efendimize işaret etmişlerdir.

 

Mucizeleriyle tasdik ettiler; çünkü mucize peygamberliğin esaslarındandır. Hz. Muhammed (asm) bine yakın mucize göstermiştir.

  “Ümmetimden Nâbî isimli biri beni ziyarete geliyor” Zafer ŞIK

 Yüzyıl Na’tleri ve Şairleri

O yüksek rütbeli kişi, şiirin ne ma’nâya geldiğini anlar ve hemen ayaklarını toplayarak “Ne zamân yazdın bunu? Senden ve benden başka duyan oldu mu?” dedi. Yûsuf Nâbî de; “Daha önceden söylememiştim. Şu anda sizi bu durumda uzanmış görünce elimde olmayarak yüksek sesle söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok.” dedi. Bu sözler üzerine o kişi, rahat bir nefes alarak;

“Mâdem ki bu şiiri burada söyledin, burada kalsın. İkimizden başkası duyarsa, senin için iyi olmaz.” diye ikâz eder.

  Gönüllere doğ ey hidayet güneşi! Asuman CİHAN


Doğduğun an huzur bulduğun secdedeydi başın

Şâhitlik edercesine göğe kalkmıştı parmağın

Yıldızlar yaprak yaprak dökülmüştü yeryüzüne

Bizden haber yok artık kahinlere dercesine

 

Ey! O kutsi gecede arz mescidine giren Aziz Misafir.

Teşrifi uğruna şahların burçlarının yıkıldığı Şâh-ı Kibriyâ

Mekke mihrabında tüm cin ve inse namaz-ı ekber’i kıldıran İmam-ı Azam

Medîne minberinden tüm insanlığa rehber olan Hatîb-i Ekber.

 

İlâhi Sofraya İcâbet : Salavat  

 Haydar DEMİRKIRAN


Ey insan kat’iyyen bil ki: Hılkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billahtır. Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır. Cinn ü insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır.” (Beş Risâle, s.11)

 

Elbette muhabetullahı kazanmak ancak sünnet-i muhammediye ye ittiba ile olur. Çünkü Allah’ı sevmek onun marziyatını yapmak demek ki, onun razı olduğu her şeyde en mükemmel bir surette Zât-ı Muhammediyede (asm) tezahür ediyor.

  Ahlâkı dâvâsına delil olan insan: Hz. Muhammed (asm) Ayşenur YİĞİTER

 İnsan ahlâkı sonradan şekillenen bir kavramdır.

Çevrenin etkisi, ailenin terbiyesi zamanla iyi ya da kötü yönde şekillendirir insan ahlâkını. Fakat daha küçük yaşlardan itibaren Hz. Muhammed’in mükemmel bir ahlâka sahip olması bu halin

O’na Allah tarafından verilmiş bir lütuf ve bir mûcize olduğunu gösteriyor. Üstelik Efendimizin ahlâkını şekillendiren ortam tam bir cahiliye devri olmasına rağmen…

  Efendimize... Kürşad İMANLI

 Ya Resûlallah..!

Senin sözünün doğruluğuna, getirdiğin din ve davetin hakkaniyetine dair deliller bir değil binlerdir. Hatta binler değil yüzbinlerdir.

Rabbinden ne getirdiysen amennâ ve saddeknâ

İşittik itaat ettik semi’nâ ve eta’nâ

Yâ Muhammed, adın, çokca övülmüş demek

Hakkıyla övemem seni, etsem de nice emek

  Akıl tembellik etse de vicdan Allah’ı unutmaz! Mehlika YAĞMUR

 Kâinatta muhteşem bir düzen var. Bu düzeni, ahengi ve mucizeleri fark edebilecek olanlar elbette hayvanlar değil, insanlardır. Mesela bir elmayı bir insan da yer bir hayvan da. Aradaki fark düşünmektir. Hayvan ne yediğini bilmez ama insan bir elma yediğini, elmanın bir meyve olduğunu, tadını, kokusunu, ihtiyacına uygun vitaminlerden ibaret hazırlandığını, kara topraktan çıkarılıp fevkalade bir sanat eseri olarak önüne sunulduğunu fark edebilecek bir düşünme yeteneğine sahiptir.

  Allah’ın varlık ve birlik delilleri nelerdir?  
 Allah’ın varlık ve birlik delilleri kâinattak zerrelerden daha çoktur. Hal böyle olunca “yok” demek kolay görünse de aslında hiç kolay değil. Bununla beraber her bir peygamber ve her bir veli zat Allah’ın varlık ve birliğine delildir.
 
 
Çünkü hepsi “Allah ve âhiret” var demişlerdir. Mükemmel bir ahlak, zekavet, akıl ve şahsiyetle ortaya çıkmış yüz binler peygamber ve yüz milyonlar velilerin davalarını çürütmek için onların her birini yok kabul etmek gerekir. Bu ise bir hezeyandır. Dahası var..
 
 
“Yok” diyebilmek için on dört asırdır taklit edilememiş ve her harfiyle “Allah vardır ve birdir” diyen Kur’ân’ı ve Kur’ân için yazılan üç yüz elli bin tefsiri de çürütmek gerekecektir. Yani inkar edenlerin epey işi var farkındaysanız. Bunları da yapamayacakları için yok saymaları daima hezeyandan ibaret kalacaktır. Daha işleri de yok değil. İnkar etmek için aklı yok saymak, insanı ve kâinatı yok kabul etmek gerekecektir ki “O yoksa hiç bir şey yok, O varsa her şey vardır.”
Birliğinin ışığında erit beni! Canan ARIKUŞU

 “Ateşi bilmenin bedeli nedir?” diye sorduklarında

“Alevinde bir kez olsun yanmaktır.” demişlerdi.

Bir’i bilmenin bedeli ben her ne ise razıyım.

Bütün “Hayır!”larımı yok eden bir ateşte yak beni! Ey Bir!

Sadece bir tek “Hayır!”ı alma benden.

Senden maada tüm ilahları reddeden -Lâ- kalsın bana.

Dört elif miktarı uzattığımda dört yüz günahımı yok eden ateşim.

  Risâle-i Nur’da Tevhid İdris FERİD

 Avrupa’da yeni çağda başlayan felsefî çalışmalar ve tartışmalar, 19. yüzyılda materyalizm ve pozitivizmde düğümlendi. Kilise, Allah’ın varlığını inkâr eden bu felsefelere karşı koyamadı ve zaman içerisinde batı toplumlarındaki tesirini yavaş yavaş kaybetti.

19. yüzyıldan itibaren, batının tesirine giren İslâm âleminde de, yavaş yavaş materyalist ve pozitivist felsefeler yaygınlaşmaya başladı. İslâm âlimleri batı felsefesinin eski felsefeden farklı olduğunu anlamakta gecikmediler ve bu yeni felsefeyi tanıma ve onunla mücadele etme yoluna gittiler. (Bkz. Türkiye’de Ruhçu ve Maddeci Görüşlerin Mücadelesi, 4. Baskı, Akçağ, Ankara, 1995.)

  “Dimağda Merâtib-i İlim Muhtelifedir, Mültebise” (Lemaat Tahlilleri-4) Cemaleddin ŞENER

 Lemaat Tahlilleri-4

“Risâle-i Nur’un mesleği odur ki; zihinlerde bir iz bırakmamak için, sâir ulemaya muhalif olarak, muarızların şübhelerini zikretmeden öyle bir cevab verir ki, daha vehim ve vesveseye yer kalmaz.”


1-Dimağda Merâtib-i İlim Muhtelifedir, Mültebise

Dimağda merâtib (zihinde mertebeler) var; birbiriyle mültebis (karıştırılan), ahkâmları muhtelif (hükümleri farklı).

2- Evvel tahayyül (hayal etmek) olur,

  Medhi Nebi sav Murat DARICIK

 

Bede’tü bismillâh ile başlar kelâmımız

Medh-i Nebî içindir salât u selâmımız.

 

 

Resulü Sakaley’sin, cin ve insin Rehberi

Muhammed Mustafa’sın enbiyâlar Serveri.

 

Ahmed diye anılırsın İncil’de Habîbullâh

Bir ismin de Ahyed’dir Tevrat’ta Resulullâh.

 

  Es-Samed İlyas RAMAZANOĞLU
 “O, yemez içmez, doyurur doyurulmaz”,

“O, halkın fânî oluşundan sonra da bâkî kalandır. O, hariç yeryüzündeki her şey yok olacaktır” ,

“O, ölmez kendisine vâris olunmaz olandır. Göklerin ve yerin mirası ona aittir”,

“O, uyumaz ve uyanılmaz”,

“O, hiç kimsenin sıfatı ile nitelenemez”,

“O, ayıbı, kusuru, noksanlığı olmayandır”,

“O, bütün sıfatlarında ve bütün fiillerinde kamil olandır”,

 

Ehl-i Beyt  
 Ahmet EREM

“Haberiniz olsun ki, ey insanlar ben ancak bir insanım; Rabbimin elçisinin gelmesi ve benim ona icabet etmem yaklaşıyor. Ben size iki ağır emanet bırakıyorum. Bunlardan birisi Allah’ın (cc) Kitabı’dır. Onda mutlak hidâyet ve nur vardır. Bundan dolayı sizler Allah’ın Kitabı’na tutununuz ve ona sımsıkı sarılınız. Diğeri de Ehli Beytimdir. Ben Ehl-i Beytim hakkında sizlere Allah’ı hatırlatıyorum.”

  İslâm Konferansı Teşkilatı (İKT)  

 Nasıl Kuruldu?

İsrail’in, 21 Ağustos 1969 tarihinde Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’yı kundaklayıp, yakması üzerine, İslâm ülkeleri birlikte hareket ederek, İsrail’e tepki gösterdi. Bu olayın ardından İslam Konferansı Örgütü kuruldu.

Örgütün, 1974’ün Şubat ayında Pakistan’daki ikinci toplantısında İslâm Kalkınma Bankası’nın kuruluş planı gündeme getirildi. Bunun ardından İKT maliye ve ekonomik işleri bakanları 1973 yılında katıldıkları Cidde toplantısında mali ve parasal bir müessesenin kurulması gereğine dikkat çektiler.

  Bulmaca  

16. Sayıdaki (Mart) bulmacamızın cevabına buradan ulaşabilirsiniz.
 
  Bugün 9 ziyaretçi (38 klik) kişi burdaydı!


REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM

 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol