KATEGORİLER |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
=> 20. Sayı (Temmuz 2008) |
|
|
|
Kalbi hüşyar olanların manevî iklimlere seyahat edecekleri mevsimlerdir üç aylar…
Ruhların manevî iflas ve kaybedişlerle sancı çekmesine bedel Allah’ın kullarına şefkati, ihsanı, fırsatı ve manevî kâr zamanıdır bu seçilmiş aylar…
Hoş gel, dolu gel, kârlarla, müjdelerle, duâlarla gel Âlem-i İslam’a ey şuhûr-u selase!
Regaibinde, ihsanlara, ikramlara uğrayalım…
Miraç’ında, ulvi hislerle ruhlarımız terakki etsin,
|
|
|
|
Milletlerarası Bediüzzaman ve Risalei Nur Sempozyumundan
Ahmet SEMİZ
Esselâmü aleyküm.
Muhterem misafirlerimiz, sevgili kardeşlerim,
Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin fetholunacağını müjdelediği İstanbulumuza ve memleketimize hoşgeldiniz.
Milletlerarası Bedîüzzaman ve Risâle-i Nur Sempozyumuna hoşgeldiniz.
Cümleten ve umûmen hoş geldiniz, safâlar getirdiniz..
Hayrat Vakfı olarak bu hayırlı toplantıya ev sahipliği yapma nimetine mazhar olduğumuz için nihatyetsiz hamdediyoruz.
Bu toplantının gerçekleşmesinde vakfımızla işbirliği yapan, Malezya’dan WADAH ve ABİM teşkilatlarına, İslam Dünyası STK’ları Birliği (İDSB)’ye teşekkür ediyorum.
|
|
|
|
Milletlerarası Bediüzzaman ve Risalei Nur Sempozyumundan
Necmi SADIKOĞLU
Esselamü aleyküm,
Muhterem kardeşlerim,
Dünyanın ve ülkemizin dört bir yanından gelen sevgili dostlarım,
Bugün burada sizinle birlikte olmaktan dolayı çok mutluyum.
Çünkü burada bizleri biraraya getiren sebep sadece Allah’ın rızasıdır. Lekesiz, pürüzsüz, karşılıksız; hiçbir dünyevî menfaat gözetmeden sadece Rabbimizi râzı etmek için gerçek kardeşler olarak bu önemli sempozuymda toplandık.
Bunun için Allah’a ne kadar hamdetsek azdır.
|
|
|
|
Milletlerarası Bediüzzaman ve Risalei Nur Sempozyumundan
Sevgili dostlar, kıymetli misafirler!
İmâm-ı Busayrî hazretleri, bildiğiniz gibi Resûl-ü Ekrem asm’a yazdığı kasîdeleri ile meşhûr bir İslam âlimi. Bu ümmet, sevgili Peygamberimizin faziletlerini anlatan, onu öven bu güzel kasideleri, hususan Kasîde-i Bürde’yi asırlar boyu severek okudu, Bürde Hatimleri yaptı.
Bu meşhur kasîdenin yazılmasına şöyle bir hâdisenin sebep olduğu anlatılmaktadır:
İmâm-ı Busayrî hazretleri, ömrünün son zamanlarında felç oldu ve evine kapandı. Her şairin yarım kalmış birkaç şiiri vardır derler. İmamın da böyle bir kasidesi vardı. Başladığı, üzerine çok uğraştığı, ama bir türlü tamamlayamadığı bir kasidesi.
Bir gün rüyâsında Resûl-ü Ekrem asm’ı gördü. Efendimiz kendilerine iltifat ederek dediler ki: “Ey İmam! Benim için yazdığın kasidelerden birini okur musun?”
|
|
|
|
Milletlerarası Bediüzzaman ve Risalei Nur Sempozyumundna
Nazan BEKİROĞLU
Üç devir yaşamıştır, Meşrutiyet, Mütareke, Cumhuriyet. Yakınçağ tarihinin yakın tanığıdır. Mirası gözden çıkarmak niyetinde hiç değildir. Doğu’dan yükselen bu zamanlar ve zeminler üstü sima, Anadolu’nun batısında bir çemberin üzerine yerleştirilmiş beldelerde oturmaya memur edilir. Kendi yurdunda sürgün. Barla. Kastamonu. Emirdağ. Tekrar Emirdağ. Lâkin daimi göz hapsinde, yakınlarıyla görüşmesi kimi zaman şiddetle yasaklanmış, bir tür tecridde. Bekçi, polis neyse onunla burun buruna. Bazen Emirdağ’da olduğu gibi hapsin bir aylık sıkıntısını bir güne sığdırılmış bularak.
|
|
|
|
Milletlerarası Bediüzzaman ve Risalei Nur Sempozyumundan
Allah’ın velî kullarından istifade etmenin en önemli yollarından biri nazarımızı bu zatların manevî şahsiyetlerine çevirmektir. Yalnızca onların beşeri yönlerine nazar eden manevîyattan mahrum kalır.
İnsan, ahsen-i sûret üzere yaratılmıştır. Kendisine hadsiz manevî mertebeler tayin edilmiştir. Bu manevî mertebeleri gezecek şekilde kabiliyetlerine bir sınır konulmamıştır. Dünyaya gelmekteki gayesi Allah’ı tanımak, O’na iman ve ibâdet etmektir. Allah’ın yarattığı ve dünyaya gönderdiği halifesidir. Kendisindeki ilim ve yükleneceği emanetten dolayı kendisine melekler Allah’ın emriyle secde etmişlerdir. Bütün ilâhî isimlerin tecellîgâhı olmuştur. Âlemin küçük bir modeli kılınmıştır. Yeryüzü bir nimet sofrası haline getirilmiş, ebedî saadet ve cennet saraylarıyla beraber hadsiz ihsanlar onun için hazırlanmıştır. Şu dünyada Cenâb-ı Hakk’ın aziz bir misafiridir. Hadsiz nimetlerin bir müfettiş-i nâzırı, ilâhî hikmetlerin dellalı olmuştur. Kısacası insanın değeri onun kalıbından değil belki vazifesinin kudsiyeti ve ubûdiyetinin kıymetinden dolayı olmuştur.
|
|
|
|
Milletlerarası Bediüzzaman ve Risalei Nur Sempozyumundan
Bülend GÜNER
Husrev Efendi, hizmeti asli yapısıyla devam ettirmiş, hiçbir siyâsî fitneye âlet etmemiştir. Nûr hizmetinin en önemli bir düstûru olan Hatt-ı Kuran’ı muhafaza ederek Bedîüzzaman Hazretlerinden sonra devamını sağlamıştır.
Husrev Efendi, en büyük gâyesini, “i‘lâ-yı kelimetullâh” bilmiştir. Bu uğurda binlerce Saidler ve Husrevler yetiştirerek Risâle-i Nur hizmetini sağlam temellere oturtmuştur.
Bu asil duruşuyla Nûr hizmetinin sâlimen bugünlere ulaşmasına vesîle olurken, Üstâdının O’nun hakkındaki kanaatini haklı çıkarmıştır.
|
|
|
|
Milletlerarası Bediüzzaman ve Risalei Nur Sempozyumundan
Risâle-i Nur, imani konuları çürütülemeyecek kadar güçlü delillerle ortaya koymuş, mü’minlerin imanını kuvvetlendirirken, dinsizleri de susturmuştur. Günümüzde imani mevzuları Risâle-i Nur kadar mükemmel savunan kimselerin olmayışı, Üstadın bu asrın müceddidi olduğunun en büyük delilidir.
Üstad Bedîüzzaman, Risâle-i Nur Külliyatı’nı, Batı medeniyetinin İslâm alemindeki menfî tesirlerini kırmak, dine hücum eden dinsizleri susturmak, Müslümanların Kur’ân ve sünnete bağlılığını tazelemek, dini hayatı yeniden canlandırmak için telif etti.
|
|
|
|
Zafer ZENGİN
Bir Kıssa, Bin Hisse
DOKSAN DOKUZ KİŞİYİ ÖLDÜREN ADAMIN KISSASI
Ebû Saîd-i Hudri (ra) şöyle demiştir: Allah’ın Peygamberi (asm) şöyle buyurdu: “Sizden evvelki ümmetler içinde bir adam vardı ki doksan dokuz insan öldürmüştü. Bu zât, yer ahâlisinin en âlim insanının kim olduğunu sordu. Kendisine bir râhib delâlet olundu. O, râhibe geldi ve: Bu adam doksan dokuz nefis öldürdü. Onun için bir tevbe kapısı var mıdır? diye sordu. Râhib: Hayır, yoktur diye cevap verdi. Bu menfî cevâp üzerine katil, o rahibi de öldürdü. Bu sonuncu cinâyetle öldürdüğü kimselerin sayısı yüze tamamlandı. Sonra yine yeryüzü halkının en âlim olan kişisini sorup aradı. Kendisi, âlim bir kimseye delâlet edildi. Onun yanına gelince: Bu adam yüz tâne insan öldürmüştür. Acaba onun için bir tevbe yolu var mıdır? dedi. O âlim zât : Evet vardır. İnsan ile tevbesi arasına kim perde olabilir? Sen falanca yere git. Çünkü orada Allah’a ibâdet etmekte olan bir takım insanlar vardır. Sen de onlarla beraber Allah’a ibâdet (ve günahlarından tevbe) et ve sakın bir daha kendi memleketine dönme. Çünkü orası kötü bir mıntakadır dedi. Bunun üzerine o katil kişi, söylenen yere doğru yönelip gitti. Nihayet yolun yarısına vardığı zaman kendisine ölüm geldi. Şimdi Rahmet melekleri ile Azab melekleri birbirleriyle çekişmeye başladılar. Rahmet melekleri: Bu adam tevbe ederek ve kalbi ile Allah’a yönelerek bize doğru geldi dediler. Azap melekleri de: Bu adam hiçbir hayır işlememiştir dediler. Bu sırada insan kılığında başka bir melek geldi her iki tarafın meleği aralarında onu hakem yaptılar. O melek: Şimdi siz buradan itibaren geldiği yer ile gideceği yerin mesafesini ölçüp birbirine tatbik ediniz. Bunun bulunduğu bu yer iki yerden hangisine daha yakın ise bu kimse oraya ait olur dedi. Melekler mesafeleri ölçtüler ve zatın gitmek istediği yere daha yakın yerde yatmış olduğunu gördüler. Bunun üzerine onun ruhunu rahmet melekleri aldı.
|
|
|
|
“İnsanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun ruhudur. Onu zayi’ olmaktan ve fenadan ve başıboşluktan muhafaza etmek için kuvvetli ve emin bir ele teslim ile derin bir sevinç (hissedilebilir ve korkulardan emin olunabilir).” “Elhamdülillah dedim. Azrail’i cidden sevmeğe başladım.”
Bir ikindi namazı esnasındaydı. İlk rekâtta kıyamda idim. Fakat içimde tuhaf bir his vardı. Sanki arkamda birisi duruyordu. Nefesinin sıcaklığını ensemde hissedebiliyordum. Boğazımda da bir acı dolaşıyordu. Metal bir şey vardı boğazımda ve oldukça keskin gibiydi. Kafamı eğsem kesilecek zannediyordum. Fatiha’yı bitirmek üzereydim. Diğer taraftan da hangi sûreyi okuyacağımı düşünüyordum. Bildiğim en uzun sûreler hafızamda dolaşıyordu. Zira ne kadar kısa olursa, o metal şeyin boğazımı kesmesi o kadar yakın olacaktı.
|
|
|
|
Ey zîhassa-i meşhûre! Taayyünle zulmetme, ger perde-i hafânın altında sen kalırsan, ihvânına verirsin ihsan ve bereketi. Her bir ihvânın altında sen çıkması, hem de o sen olması imkân ve ihtimali, her birine celbeder bir nazar-ı hürmeti. Eğer taayyün edip perde altından çıksan, mükrim iken altında; üstünde zâlim olursun. Güneş iken orada; burada gölge edersin. İhvânını düşürttürüp hem nazar-ı hürmetten. Demek taayyün ve teşahhus, zâlim birer emirdir, sahih doğru böyle ise, hem de böyle görürsün. Nerede kaldı yalancı tasannu’ ve riya ile kesb-i teşahhus-u şöhret? İşte bir sırr-ı azîm ki hikmet-i İlahî, hem o nizam-ı ahsen. Bir ferd-i fevkalâde, kendi nev’i içinde setr ile perde çeker, bununla kıymet verdirir, hem de eder müstahsen. İşte sana misali: İnsan içinde velî, ömür içinde ecel, olmuş meçhul ve mühmel. Cum’ada müstetirdir bir saat, kabul olur dua edersen.”
|
|
|
|
Kur’ân bir “kulluk” kitabı olduğundan her seviyeden insana hitap eder. Eğer Kur’ân yalnız bilimsel meselelerden detaylarıyla bahsetseydi sadece bilim adamlarına hitap eden bir bilim kitabı olurdu. Ve ilim seviyesi yüksek olmayan insanlar Kur’ân’dan gerektiği şekilde istifade edemezlerdi. İşte Kur’ân kimseyi mahrum bırakmamak için bilim ve teknolojiden bazen açıkça bazen de kapalı bırakıp işari olarak haber verir.
www.sorusorcevapbul.com
Kur’ân bir kulluk kitabı olmakla birlikte bütün bilimsel ve teknolojik gelişmelere ışık tutar. Bütün bilim dalları öz ve çekirdek halinde Kur’ân’da yer alır...
Denizlerin dibinden Uzay’ın derinliklerine, kâinatın yaratılışından son buluşuna, anne rahmindeki ceninden, arıların hayatına, fiziğin en zor problemlerinden tabiat olaylarına kadar bütün bilim dalları öz ve çekirdek halinde Kur’ân’da yer alır.
|
|
|
|
Seksen küsur sene bir ömr-ü ma’nevîyi sizlere kazandıracak olan şuhûr-u selâse-i mübârekeyi ve bilhassa bu geceki Leyle-i Regâib'i tebrik ediyoruz.
(Kastamonu Lâhikası, 96)
Bu şuhûr-u selâse, seksen küsur sene bir ömrü kazandırıyor.
Elbette sizler gibi mücahidler, onu kazanmaya çalışacaksınız.
Cenâb-ı Hak her bir gecesini sizin hakkınızda Leyle-i Mi’rac ve
Leyle-i Berat ve Leyle-i Kadir kadar kıymetdar eylesin, âmîn.
(Kastamonu Lâhikası, 55)
Cenâb-ı Hakk’a hudutsuz şükürler olsun ki bizlere tekrar şuhûr-u selâseyi (üç ayları) görmeyi nasib etti. Feyiz, bereket ve mağfiret dolu bu ma‘nevî rahmet mevsimine kavuşmanın lezzetini yaşamaktayız. Üç ayların gelişiyle birlikte müslümanların ruhlarını bambaşka bir hava kaplar ve kalpleri huzurla dolar. İlâhî rahmet adeta cûşa gelip coşar ve dalga dalga mü’minleri kaplar. Sanki dünya cennetten süzülen nuranî bir havayla dolup taşar. Semavat âlemlerinin mübarek ve masum sakinleri gruplar halinde mü’minlerin etrafını sarar. Âlemlerin Rabbinden kullarına rahmet, mağfiret, feyiz ve bereketler yağar. Kâinatın ma‘nevî atmosferi değişir. Öyleyse her bir mü’min, bu mukaddes pazardan maddî ve ma‘nevî ihtiyaçlarını temin etmek hususunda a’zamî gayret ve çaba göstermelidir.
|
|
|
|
Ahmed Said GÜNDÜZ
“Şu belde ki, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gün haram kıldığı bir beldedir. Burası Allah’ın haram kılmasıyla kıyamet gününe kadar haramdır. Biline ki, burada savaş benden önce hiçbir kimseye helal değildir. Gündüzün bir vakti dışında bana da helal değildir. Burası Allah’ın haram kılmasıyla kıyamet gününe kadar haramdır. Buranın dikeni koparılmaz, avı ürkütülmez, yere düşmüş buluntu bir mal da sadece sahibini bulmak için alınır, yaş otu da koparılmaz.” Hadîs-i Şerîf
DÜNYANIN MERKEZİ: MEKKE
Geçtiğimiz Nisan ayında, İslâm Hukuku ve Jeoloji mevzularında uzman ilim adamları, Katar’ın başşehri Doha’da tertîb edilen “Dünyanın Merkezi Mekke” isimli konferansta bir araya geldiler. Konferansa katılan ilim adamları dünya saat ayarlamasında başlangıç noktası olarak İngiltere’deki Grinviç (Greenwich) yerine Mekke’nin kabûl edilmesini taleb ettiler.(1)
|
|
|
|
İDSB 5. Konsey Toplantısı Kuveyt’te Gerçekleştirildi
31 Mayıs-1 Haziran 2008 tarihinde Kuveyt’te gerçekleştirilen İDSB 5. Konsey Toplantısı sona erdi. Kur’ân-ı Kerîm tilavetiyle başlayan toplantının açılış oturumuna çok sayıda Kuveytli üst düzey yetkili katıldı.
Açılış konuşmasını Yusuf Casim el-Hacci Ebu Ya’kub’un yaptığı oturumda Genel Sekreter Necmi Sadıkoğlu’nun yaptığı konuşmadan sonra ev sahibi kuruluş olan Uluslararası İslami Yardım Kurumu (Cemiyye El-Hayriyye)’yi ve İDSB’yi tanıtan sunumlar yapıldı.
Karşılıklı hediyeleşmelerden sonra ikinci oturuma geçildi. Toplantıya 20 farklı ülkeden konsey üyelerinin yanı sıra, başta Türkiye’den olmak üzere pek çok sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve akademisyen de iştirak etti. Toplantıda İslam Dünyasının problemleri masaya yatırıldı ve sivil toplum kuruluşları olarak yapılması gerekenler belirlendi.
|
|
|
|
Aşûre
ZEYNEB EREN
Asaletini Kaybeden Irfan
Asırlar geçti; birer birer söndü meşaleler.
İrfan asaletini kaybetti.
Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: KÜLTÜR.
Genç kuşaklar, Batı’nın bitpazarlarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor.
|
|
|
|

19. Sayıdaki bulmacamızın cevabına buradan ulaşabilirsiniz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 85 ziyaretçi (206 klik) kişi burdaydı!

REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM REKLAM WERMEK İÇİN İLETİŞİM
|
|
|
|
|
|
|
|